ÖZLENEN OSMANLI (5)
16 Şubat 2018, Cuma 07:33Mevki-makam hırsı ve İngilizlerin altınlarına tamâen, 400 sene Mukaddes beldeler hatırına Arabistan’ı koruyan, oralara kol kanat geren, kendi halkına tanımadığı imkânları Araplara tanıyıp, Sürre Alayları ile zenginliklerini oralara akıtan, İslâm diyârını ve Peygamber yurdunu İngilizlere vermemek için, gıdasızlıktan İskorpit hastalığına yakalanıp dişleri ve çene kemikleri dökülme pahasına o şanlı Medîne Müdafaasını gerçekleştiren ve yüz binlercesi şehit olup, çölün kumları arasında kaybolup giden, Osmanlı'ya ihânet eden, neticede ölmeden bu kalleşliğinin cezasını çeken Şerif Hüseyin de: "Ekmek kapımız, velinimetimiz, koruyucumuz, efendimiz (Osmanlı) olmadan İslâm dünyası ancak bedbaht olur" (1), demek sûretiyle geç de olsa hakikati itiraf eder.
Kudüs Üniversitesi Öğretim Üyesi Hâfız Abdülhamid'de içini şöyle döküyor: "Osmanlı'nın yıkılmasıyla bir türlü huzur bulamadık. Osmanlı gitti, öksüz kaldık". (2)
1976 Yılında Yüksek İslâm Enstitüsündeki arkadaşlarımızla Umreye giderken Ürdün’ün başkenti Amman'da rastladığımız Filistinli bir genç bize aynen şunları söylemişti: "Biz bugün Osmanlıya yaptığımız kalleşliğin vebâlini çekmekteyiz. Sizin dedeleriniz 400 sene bize hâmîlik yaptı. Neticede onlar buralardan yorgun, yaralı, aç-bî ilaç vaziyette çekilirken, onların yaralarını sarıp, karınlarını doyuracağımız yerde, bizim babalarımız onlara kurşun sıkmış ve eşyalarını almışlar. Bu hıyanet Filistin’i ondurmadı."
Dışişleri eski bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil, Cezayir'i resmi ziyaretinde Bumedyen'in teklifi ile % Türk olan Telemsan şehrine de uğrar ve şu olayla karşılaşır: Kendisi anlatıyor: "Genç bir vâli bizi karşıladı. Belediyeye gittik. Yüksek bir yerde oturuyoruz. Bir ara vâli kulağıma eğilerek şöyle dedi. "Öldü zannettiğim ne kadar insan varsa, hepsini burada görüyorum. Bunların içinde benim kayınpederim de var. İki buçuk senedir sokağa çıkmıyordu" dedi. Dipte oturan yaşlıca bir zat, salonun ortasına kadar ilerledi. Karşımızda heykel gibi durdu. Basit bir Türkçe ile "Vezîr Hazretleri. Siz nerdesiniz?. İki yüz elli senedir sizi bekliyoruz?" (3) dedi.
Osmanlı Bağdat ve Basra’dan çekilince, bazılarının zannettiği gibi Araplar bayram yapmamışlar, sevinmemişler, menfaati ve siyasî hırsı olan bazı politikacıların dışında halk çok üzülmüş, “ey Türk, bizi bu İngiliz gâvurunun eline bırakıp ta nereye gidiyorsunuz” diye ağıtlar, mersiyeler, elem ve üzüntü şiirleri söylemişler.(4)
Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonra ortaya çıkan Ürdün devletinin ihtiyar bir vatandaşı, elindeki Ürdün pasaportuyla Türkiye’nin İsviçre Elçiliğine giderek “Herkes bu pasaportla alay ediyor. Eskiden Osmanlı pasaportum varken bana selâm dururlardı. Ben Osmanlı tebaasıyım. Ne olur bunu alın bana yine Osmanlı pasaportu verin” diye yalvarmıştır.(5)
İlahlık iddia eden, bundan dolayı lakabına Ekber Şah (en büyük şah) dedirten, kendinden başka çevresinde güç tanımayan Babür Sultanı bile, Yavuz Sultan Selime olan hayranlığı yüzünden oğluna onun ismini vermiştir.(6)
ABD’nin Irak’ı işgalinden sonraki karışık dönemde Milliyet Yazarlarından Hasan Cemal’in Kürt lider Celal Talabânî ile yaptığı röportaj da Talabânî Osmanlıyı arayan tavırlarla şöyle demiştir: “Irak baştan yanlış kuruldu. Ben hep söylerim. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü, târihin büyük bir hatasıdır.” (7)
Eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin resmi bir ziyaret için İsrail’e gider. İsrail Başbakanı Şimon Perez (1991) kendisine; “burada eski Yahûdiler de, Araplarda Osmanlıyı istiyorlar, huzur istiyorlar, bizi beğenmiyorlar” demiş. Bir şâir dünyadaki bu Osmanlı sevgisini şöyle dile getirmiş:
Hükmüne râm olmazız biz değme sultan-oğlunun
Kuluyuz, kurbanıyız âlemde Osman-oğlunun
İstiklâl savaşımız esnasında Hindistan Pakistan gibi yerlerdeki Müslümanlar Avrupa mallarına boykot etmişler, Rusya içindeki Müslümanlar dinî ve millî bayramlarını iptal etmişler, Bulgarların Edirne’ye doğru yürüdüklerini duyan ihtiyarlardan intihar edenler bile olmuştur.(8)
Sultan Abdülhamid döneminde Japon Hükümeti ile iyi ilişkiler kurulmuş ve Ertuğrul Gemisi ile bir heyet gönderilmiştir. Fakat bu gemi fırtınadan batmış ve birçok personeli şehit olmuştur. Sağ kalan personele Japon İmparatoriçesi bizzat elbiseler hazırlamış, sağlık malzemeleri göndermiştir.(9) Bu gemi limanlara uğradıkça, sömürgelerdeki Müslümanların bu Türk Gemisi ve personeline gösterdiği tarifi imkânsız sevgi ve muhabbet Batılıların ödünü patlatmış ve ne yapıp yapıp “Hilâfeti ve Saltanatı” kaldırtma kararı almışlardır.
Dipnotlar:
1- Feridun Cemal Erkin, “Hatıralar” l.cilt.İlhan Bardakcı, Tercüman Gaz.30. 05. 1982.
2- Türkiye Gazetesi, 27. 11. 1993.
3- Bekir Aydın'ın Röportajı, Türkiye Gazetesi, 25. 06. 1989.
4- Pierre Loti, “Can Çekişen Türkiye” 1914, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 245.
5- Recep Şükrü Apuhan, “Batının Darağacında İsyan”, Timaş yay. İst. 1989, s. 100.
6- Pierre Loti, “Can Çekişen Türkiye” 1914, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 243.
7- Milliyet Gazetesi, 10. 11. 2003.
8- Yakın târihimiz, Vatan Gazetecilik ve matbaacılık A. Ş. İst. 3 Ocak 1963, cilt 4, s. 45.
9- Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-1”, Timaş Yay. İst. 2009, s. 174.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.