PENCEREMDEN
05 Aralık 2022, Pazartesi 01:31Erken yatmak kadar, erken kalkmak da iyidir.
Erken yatmak dediğim öyle akşamın ilk karanlıkları değil. Gecenin saat 23.00 gibi mesela. Uyku uzmanları da, ideal uyku saatinin 23.00 olduğunu söylüyor zaten.
Söz konusu saatten önce uyuyanlar olduğu gibi, uyumayan insanlarda var. Bunun istisnası o saatte çalışmak zorunda olanlar, bir de gece vakti de olsa zamanı değerlendirmek isteyenler. Diğer bir istisna ise kronik uykusuzluk sendromu.
Vaktiyle yurt dışında bulunan bir dostum 80 yaşına kadar yaşayan bir insanın oturup gün ışığında ne kadar yaşadığını hesaplamıştı. Vardığı sonuç, uykuda geçen zamanın daha çok olduğu yönündeydi. Kendisi “Ben bu yüzden çok az uyuyorum. Günde, 3-4 saat kadar. Hayatı gecede olsa yaşamaya çalışıyorum. Hayat zaten kısa” demişti. Onun yaptığı yıl, ay, gün hesabına göre 80 yaşındaki bir insan zamanını daha çok uykuda geçiren insandı. Ayrıca Türkler daha çok uyurken, batılı ise daha az uyuyordu.
Erken yat, erken kalk.
E, herkes için bu mümkün değil tabi.
Biz, erken uyumayan/uyuyamayan gruptanız.
Uyku saatimiz, 24.00.
Uyku saatimiz 24.00 ama ışıklarımız şöyle bir saat kadar öncesinden kapatılmış olur.
Penceremin önüne oturup, dışarılara bakarım en az yarım saat kadar.
Tek tek sönmeye başlayan sokak lambalarına dalar gözlerim. Bir günün yaratılmışlara insafsızca eziyet ettiği saatlerdir, o saatler.
Sonra etraftaki binaların yanan ışıklarına dalar gözlerim. O binalarda yaşayan insanların ne yaptığı, ne yaşadığı ve hangi kaderi paylaştıkları gelir aklıma. Gündüzün iyilik ve güzellikleri film şeridi gibi akar gider gözlerimin önünden. Bu muhasebenin sonunda nedendir bilmem ama daha çok hüzün kaplar bütün benliğimi, gecenin o vaktinde. Okuduğum romanların kahramanları, şairler ve şiirler gelir aklıma. Necip Fazıl’’ın “Kaldırımlar” ını fısıldarken, Mehmet Akif’in “Adam aldırma geç diyemem” sözlerine asılı kalır aklım. Aynı dakikalarda Yahya Kemal, Atilla İlhan ve daha nicelerini ulaşmaya çalışır belleğim.
Erken yatanlar değil ama erken kalkanlardanız.
Sabah 07.00- 08.00 arasında ayakta ve pencerenin yine önündeyiz.
Havada geceden kalma bir karanlık.
Şehir uyanıyor yavaştan ve birazdan gün yüzünü gösterecek.
Sabahın o ilk saatlerinde sokaklar bomboş.
Caddenin karşı tarafında mutat koşularını yapan, 3-4 insan.
Çöp bidonlarının önünde aç kalan köpekler ve kediler.
Bir anda hareketlenmeye başlıyor ortalık.
Binaların kapılarından işe gitmek için çıkan tek tük insanları görüyorum.
Gözlerim okul çocuklarını arıyor.
Lakin okul çocukları bizim çağın okul çocukları gibi değil. Peş peşe gelen servis araçları aile büyükleri tarafından binaların önüne indirilen çocukları kaptıkları gibi, okullarına alıp götürüyor. Gene de emniyette görmüyor aileler çocuklarını. Muhtemeldir ki, çocuklarda kendilerini emniyette görmüyor.
Günün yarışı başlıyor, olanca hızıyla.
Cadde ve sokaklarda araçlar çoğalıyor bir anda.
Yüzlerce metre uzunluğunda araç kuyrukları oluşuyor .
Bizim binadan, yan binadan çalışan erkekli/bayanlı komşularda direksiyonun başında.
Penceremin kenarındayım, gözlerim dışarıda.
Bu halde, geceki halden farklı bir hal değil bende.
Bir çeşit tefekkür hali ve gözlem haz veriyor bize.
Saat 08.30 oluyor.
Bize komşu sitede oturmakta olan Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş’u evinden alan makam aracını sokaktan çıkarken görüyoruz.
Mustafa bey mesai saatini hiç aksatmıyor, her sabah o saatte evinden çıkıyor ve okula gider gibi işinin başına gidiyor.
Penceremden.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.