POZİTİF OLMAK-2
30 Kasım -1, Pazartesi 00:0065 ülkede yapılan Dünya Değerleri araştırması neticesinde en mutlu milletlerin; Bangladeş, Nijerya, Meksika, Venezüella, El Salvador gibi üçüncü dünya ülkeleri dediğimiz belki de birçoğunun karnını bile doyuramadığı ülke insanlarının çıkması([1]) söylenenlerin doğruluğunu teyit eden gerçektir. Temel’in felsefesi ne güzel:
At yarışında Temel bir atı tutmuş. At ilk zamanlar önde gidiyor, temel de tezahürat yapıyor; “ha aslanım, ha yiğidim, ha uşağum ek şunları…”, Bir müddet sonra at en geriye kalınca temel de taktik değiştirmiş, “hadi yavrum, hadi bitanem, oy benim küheylanım, nasıl bütün atları önüne kattın da kovalıyorsun, maşallah sana!..” Kızsa, küfretse, çatlasa, patlasa yapacağı bir etki var mı? Hayır, o halde!..
Bir gözü kör olan Mustafa Fazıl Paşa, Sultan Abdülaziz’e Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’yı şikâyet etmiş, birçok kötülüklerini saymış, olumsuzluklarını sıralamış, atmış, tutmuş… Sultan bunları dinleyen Fuat Paşa’ya bakmış ve “Paşa hazretleri, söylenenleri duydun, ne dersin?” demiş. Paşa şöyle cevap vermiş: “Doğru sultanın, hatalarım, kusurların, eksiklerin olabilir. Ama benim birçok da iyilerim, artılarım, güzel yaptıklarım var. Ama Paşa hazretlerinin bir gözü kör olunca, iyilerimi görememiş, hep kötüleri sıraladı” deyince gülüşmüşler ve iş tatlıya bağlanmış.
Müritlerden birisi devamlı her şeyden acizlenir, hayatından memnun olmadığını hocasına söylermiş. Bundan bıkan şeyh çarşıdan tuz alıp gelmesini söyler, bir bardak suyun içine bir avuç tuz atıp içmesini emreder ve “nasıl?” diye sorar. Talebe “iğrenç” der. Hoca tekrar; “git yakındaki göle bir avuç tuz at ve bir bardak su al iç” der.
Söylenen yapılır şeyh yine sorar. Talebe “güzel” der. Hocası ona şu ibretli nasihati eder: “Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir ne azdır ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın, elemin olduğunda yapman gereken tek şey, bunları veren şeyle ilgili hislerini genişletmendir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, bundan sonra göl olmaya çalış”
Âşık-maşuk deyince ilk akla gelen isimler malum Leyla ile Mecnun’dur. Devrin padişahı bu dillere destan aşkı duymuş, mecnunu yakan, perişan eden, çöllere düşüren Leyla’nın ne pahasına olursa olsun yakalanıp getirilmesini istemiş. Getirmişler, sultan şöyle bir bakmış ve demiş ki; “Ya hu, bu dillerde dolaşan Leyla sen misin? Senin diğer güzellerden ne farkın var? Hatta onlar kadar güzel bile değilsin” deyince; “sen beni Mecnun’un gözüyle görmediğine göre sus.”
Bir çift balayını geçirmek üzere bir eve yerleşmiş, kadın bir ay karşı komşunun çamaşırlarının çok kötü, kirli, pis, çamaşır yıkamasını bilmediğini söyleyip tenkit etmiş, bir gün; “bak işte bugün çok güzel yıkamış” deyince, kocası; “hanım ben bugün bizim pencerenin camını sildim” demiş. Pencereye bakan camın kirini, pencereden bakan dışarının güzel manzarasını görür. Olumlu bakış açısı geliştir ve birincilerden olma.
Bir adam oğlu ili beraber doğada yürüyüş yapıyordu. Ayağı takılan çocuk birden düştü ve can havliyle “ah” diye bağırdı. İlerdeki dağın tepesinden “ah” diye bir ses duyan çocuk şaşırdı. Çocuk merakla “sen kimsin?” diye bağırdı. Aldığı cevap “sen kimsin?” İdi. Bu cevaba kızıp “sen bir korkaksın” diye bağırdı, dağdan gelen ses, “sen bir korkaksın” oldu. Çocuk babasına dönüp “baba ne oluyor böyle?” dedi. Babası oğul dinle ve öğren deyip, dağa “sana hayranım” diye bağırdı. Gelen cevap “sana hayranım” oldu. Tekrar bağırarak “sen muhteşemsin” dediğinde gelen cevap aynıydı; “sen muhteşemsin”. Baba: “Evlat buna yankı derler ama aslında bu yaşamın ta kendisidir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev, daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli ol, insanların sabırlı olmasını istiyorsan, sende daha fazla sabırlı olmasını öğren, bu kural yaşamımızın bir parçasıdır ve her zaman geçerlidir.”
Dipnot:
[1]- Milliyet Gazetesi, 3. 10. 2003.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.