RIDVAN BÜLBÜL AĞABEY
12 Temmuz 2019, Cuma 08:481971 yılıydı. Ortaokul ‘da öğrenciydik.
O yıllarda sahibi rahmetli Mustafa Naci Gücüyener olan Yeni Konya Gazetesi’nde haftada bir kaç gün köşe yazısı yazıyorduk. Sonra yine o dönemde sahibi rahmetli Ziya Tanrıkulu olan Türkiye’de Yarın Gazetesi’nde (bugünkü Merhaba gazetesi’nde) arada bir yazı yazdık.
Rıdvan Bülbül ağabeyi o yıllarda tanıdım. Kendisi eğitimli, bilgili ve etkili bir gazeteciydi. Mesleğinin zirvesinde olan bu önemli insanla tanışmayı ve konuşmayı ne kadar çok istediğimi hiç unutamam. Acaba günün birinde mümkünse en kısa zamanda onunla tanışabilecek miydik, konuşabilecek miydik? Fatih Çarşısı ya da Konaltaş İşhanı’nda olduğunu tahmin ettiğimiz bürosunda dönemin büyük ve önemli adamları kendisini ziyaret ediyor, bazı konularda ona danışıyor ve şehirdeki hakim kanaate göre de ondan fikir alıyorlardı.
Bahsettiğim yıllarda yazıyorduk ama yaşımız küçüktü. Eğitim ve bilgimiz de yaşımıza göreydi. Yazarlıkta örnek aldığım ve onlar gibi yazmak istediğim iki insan vardı. Birisi Rıdvan ağabey diğeri de Suad Abanazır. O yıllarda Konya’da üniversite yoktu. Sadece Eğitim Enstitüsü ve Cıvıloğlu’ndaki DMMA vardı. Ayrıca Konya’ya uçak seferleri yoktu, televizyon yayınları yoktu. Bu iki kalem ustası bu konularda yazılar yazıyordu.
Rıdvan Bülbül ağabeyin sadece Konya’da değil;İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bir çok şehirde de etkili bir çevresi ve dostları vardı. Ankara’da Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nda okurken o dönem gazetelerin merkezi olan ünlü Rüzgarlı sokakta gazetelere girmiş çıkmış aralarında Cüneyt Arcayürek, Altan Öymen başta olmak üzere çok sayıda gazeteci ve siyasetçi ile kalıcı ve özel dostluklar kurmuştu. Bir sonraki dönemde Ankara’nın ünlü gazetecilerinden Muammer Yaşar Bostancı ve Teoman Erel’le özel dostlukları olmuştu. Abdi İpekçi ve Hasan Pulur’la da özel bir dostluğu vardı.
Siyastçilerle de çok özel dostlukları vardı. Mesela; Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş, Turhan Feyzioğlu, Ferruh Bozbeyli gibi parti genel başkanları ileyakından tanışıklığı vardı. Bu liderler özellikle Konya’daki siyasi iklimi o yıllarda Rıdvan Ağabey ile konuşurlardı. Necmettin Erbakan Konya’da yaptığı bir basın toplantısında Rıdvan Ağabey’i göremeyince, Rıdvan Ağabey’i aratmış ve o gelinceye kadar basın toplantısını başlatmamıştı. Bir çok önemli siyasetçi ile de yakın dostlukları vardı. 1960’lı yılların İhsan Kabadayı’sı, 1960’lı yılların Faruk Sükan’ı, Bahri Dağdaş’ı, Mustafa Üstündağ’ı, Sedat Çumralı’sı, Sadi Irmak’ı, Vefa Tanır’ı onun görüştüğü ve konuştuğu insanlardı. ANAP döneminin bakanları da onun dostuydu. Bu şehirdeki valiler,belediye başkanları, önemli siyasetçiler ve şehrin ileri gelenleri de onun dostu olmuşlardı.
1974 yılında yazdığım yazıların ilgi görmeye başladığı bir sırada ben de Rıdvan Ağabey ile tanışmış ve konuşmaya başlamıştım. Sonra o 1983 yılında Milliyetçi Demokrasi Partisi’nden pek de istemediği halde milletvekili adayı yapılmıştı. O seçimler sırasında, Alaaddin Meydanı civarında Tahir Paşa Camii’ne açılan sokakta Bölge Çalışma Müdürlüğü’nünde bulunduğu binada Anadolu Ajansı’nın bürosu vardı. Seçim sonuçlarının açıklandığı gece Rıdvan Ağabey çok heyecanlıydı. O gece sonuçları öğrenmek için Rıdvan Ağabeyin yanına epeyce gelip gitmiştim ama o seçilememişti.
1986-1991 yılları arasında Anadolu’da Bugün Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürüydüm ve artık Rıdvan Ağabey ile birbirine güvenen iki yakın dost olmuştuk. Tam olarak hangi yıl olduğunu hatırlamıyorum ama Gazeteciler Cemiyeti’nin seçimi vardı ve kendisi bana yönetimde görev almamı teklif etti. Teklifi kabul ettim. Onunla birbirimize daha da yakınlaşmıştık.Ankara’da ve burda müşterek dostlarımız da vardı. Ayrıca ben ona, o da bana güveniyordu. Ben ona her zaman saygılı oldum.
1991 yılında kader bizi aynı gazetede bir araya getirdi. Ben o yıl Yeni Meram Gazetesi’ne geçmiştim. 14 yıl aynı gazetede bulunduk. Sonra ben ayrıldım. Ama o benim için her zaman gazeteciliğini, dürüstlüğünü örnek aldığım bir insan ve Rıdvan Ağabey oldu. O, kimseyi kırmayan ve kimseye küsmeyen bir insandı. Uzun zamandır kendisiyle görüşemiyorduk. Bir ara Ankara’da kızının yanında olduğunu falan duymuştum. En son 2- 2.5 yıl kadar önce bir yerde otururken telefonum çaldı arayan numara kayıtlı değildi, açtım “Ali Riza Taban” diyen bir ses. O sesi hemen tanıdım. Arayan Rıdvan Bülbül Ağabeydi. Hem çok mahçup oldum hem de çok memnun oldum. Karşılıklı hal hatır sorduk. Ellerini öptüğümü ve kendisine sağlıklı bir ömür dilediğimi söyledim.Sonra beni arayan numarayı kaydettim ve kendisini en az 100 defa aradım fakat telefonu hep kapalı olduğu için onunla bir daha konuşamadık. Arkadaşlardan hasta olduğunu öğrenince çok üzüldüm.Sesini bir daha duyamadım.
Önceki gün öğleden sonra gazeteye geldiğimde Murat Bey ve Zekeriya Bey, Konya basın hayatının efsane adamı Rıdvan Bülbül’ün vefat ettiğini söylediler. Klasik olacak ama şok oldum ve çok üzüldüm. Onun gönlü bol, bilgili ve etkili bir gazeteci olduğunu yıllardır bilen birisiyim. Onun bir gazeteci sıfatıyla bu şehre yaptığı hizmetleri de yakından biliyorum.
Rıdvan Ağabey.. Sen benim için her zaman Rıdvan Ağabey oldun.
En olumsuz şartlarda bile gülmesini bilen adam..Sen gazeteciydin, yazardın, şairdin ve çok özel bir insandın.
Ruhun şad mekanın cennet olsun.
NOT: Rıdvan Abinin yalnızlığı ve sevgiyi anlattığı duygu ve anlam yüklü şiirlerinden birisi olan”MİLATTAN ÖNCE DE BÖYLEYDİ SEVGİ” adlı şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir şair yalnızlığı ve sevgiyi ancak bu kadar güzel ve derinden anlatabilir. İşte o şiir..
Değişik düşünceler içinde
Asker postalı kadar garibim.
Ne bir gülümseme, ne de bir sevinç
Milâttan önce de böyleydi yalnızlık
Ağzını bıçak açmazdı, hiç mi hiç...
Dağlar, denizler kadar yalnızlık;
Gece, gündüz ıslık çalar yalnızlık.
Nerede masal akşamları, nerede o sıcak bakış,
Umutlar üşüdü, bahar bahar değil, kış...
Dili yok, gözü yok duvar yalnızlık,
Gece, gündüz ıslık çalar yalnızlık.
Hüzünlü şarkılar söylenir her akşam,
İki gözü, iki çeşme bir yaşam...
Kaf Dağının arkasında bulduk gerçekleri,
Hayalleri, tomur tomur dallarda yaşadık.
Hasret hasret açtı, sevgi çiçekleri
Yıllar yılı gözyaşıyla suladık.
Mağaraların derinliğinde tükenen umut,
Ya da neon ışıklı bulvarların batılı vitrinlerinde,
Nerede gözyaşı var, orada salkım-saçak bulut,
Değiştiremedi bilgisayar kafalı insanlar.
Yapılar ha beton olmuş, ha kerpiç,
Milâttan önce de böyleydi yalnızlık,
Ağzını bıçak açmazdı, hiç mi hiç...
Senin bu alacakaranlıkta sallanan güzelliğin,
Bu taş aynaları çatlatan, korkusuz...
Düşünceler yumağında sonsuza değin,
Al götür, gözlerimi sorgusuz,
Yoktan var etmek bir Tanrıya vergi;
Tut ki, mavi ötelerde mayıs düşlü sabahlarım,
Milâttan önce de böyleydi, sevgi...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.