RIZIK
12 Mart 2017, Pazar 11:02Kimi helal rızık yiyip içmiyor
Kelp kelp iken yavrusundan geçmiyor
Mevla Seyrani’den geçer mi bilmem?
Seyranî
İslâm inancına göre canlı olan her şeyin rızkını veren Allah’dır.(Fâtır Sûresi,3)
Ne kadar vereceğini takdir ve tespit eden yine Allah’tır.
Bu hususta birçok âyet-i celile ve hadis-i şerifler vardır. Kula düşen Allah’ın takdir ve tayin ettiği, kısmetine ayırdığı bu rızkı helâl yollardan bulmaktır.
Birçok hikmetlere binaen Allah(c.c.), kiminin rızkını bol, kimininkini de dar tutmuştur. Herkes zengin olsa, çalışıp iş gören insan bulunmaz, dünyanın düzeni bozulur. Herkes fakir olsa insanlar birbiri kırar, yer, bitirir hayat devam etmez.
Her akıllı zengin olmaz, her zengin olan da huzurlu olmaz. Hayat bunun örnekleri ile doludur. Her akıllı bol rızıklı olsa, rızkını aklı sayesinde bulduğunu zanneder ve Allah’ı unutur. Her fakir mutsuz ve huzursuz olsa, Allah’a isyan ederlerdi.
Şair meâlen şöyle diyor: “Eğer rızıklar akıl üzerine akaydı, akılsızlıkları sebebiyle havyanlar helâk olurdu”
Atalarımız: “ağılda oğlak doğunca, ovada otu biter” diyerek, konuya güzel bir açıklama getirmişler. Adamın biri âlim bir zata: “Allah kıyamette bütün insanları nasıl hesaba çekecek?” demiş, o zat; “bugün nasıl rızıklandırıyorsa öyle” buyurmuş.
Adamın biri Kâbe’de devamlı; “Ey doğruların yardımcısı olan Allah bizlere yardım eyle” diye dua dermiş, adamın birinin dikkatini çekmiş ve ısrarla sebebini sormuş o şöyle anlatmış:
“Genç iken hâc maksadıyla geldim ve Kâbe’de içinde 1000 altın olan bir torba buldum. Nefsimle büyük mücadelelerden sonra, kıvrana kıvrana altınlarını arayan sahibine götürüp verdim. O bana 30 altın mükâfat verdi.
Ben bu 30 altına, pazara gidip çok terbiyeli bir köle satın aldım. Köle Fas emirinin oğlu imiş, bir savaşta esir düşmüş. Fas emirinin adamları gelip köleyi satın almak istediler. Köle bana dedi ki; ‘sen çok iyi bir insana benziyorsun, beni ucuz verme, 30.000 altın iste. Babamın parası çok’ ve öyle oldu. Bir müddet sonra dostlarım; ‘sen çok iyi ve terbiyeli bir gençsin, Fas taraflardan muhacir olarak gelmiş, Mekke’de ikamet eden, çok edepli, terbiyeli güzel bir kız var onu sana alalım’ dediler ve aldılar.
Çeyiz içinde bir torba dikkatimi çekti ve sordum, eşim şöyle cevap verdi: ‘bu torbayı babam rahmetli Kâbe’nin içinde kaybetmiş, onu haram ve helali iyi bilen birisi bulup babama teslim etmiş, babam ona 30 altın vermiş, kalanını da bana çeyiz olarak verdi’
Bunun üzerine el kaldırıp Rabbime; ‘Allahım! Bu altınlar benim rızkım imiş, mutlaka bana gelecek, ama ben onu sahibine vererek şeytana uydurmayıp helâl yoldan gelmesini bana nasip ettin, sana sonsuz şükürler olsun diye dua ettim’ onun için bu duayı dilime tespih eyledim, devamlı böyle dua ederim.”
CHP’nin meşhur bakanlarından Cevdet Kerim İncedayı, İstanbul’da Neyzen Tevfik’le karşılaşmış, onun rind meşrep halini sevmiş; “Ankara’ya yolun düşerse, işe ihtiyacın falan olursa mutlaka bana uğra görüşelim, sana bir de kart vereyim ki, onu gösterince hemen yanıma getirirler” demiş.
Neyzen daraldığı, naçar kaldığı bir dönemde mesleğiyle ilgili bir iş verirler mi ümidiyle Ankara’ya gitmiş, bakanlığa varmış kartı göstermiş, akşama kadar dolaştırmışlar, ama öyle bir bürokrasi var ki değil bakana, özel kalem müdürüne bile ulaşmak mümkün olmamış. Bakanın verdiği kartı çıkarmış, arkasına bir şeyle yazıp; “hiç olmazsa şu kartı bakan beye verin ne olur” ricasıyla ayrılmış. İlgililer de bakana kartı okumadan vermişler, kartın arkasında şöyle yazıyormuş.
Gel dedi Cevdet Kerim
Rızk için Allah kerim
Fasulye yedim tutmaz gerim
Ha benim gerim, ha Cevdet Kerim
Süleyman Nazif Birinci dünya savaşı yıllarında rızık derdiyle kömür ticareti yapmaya başlamış. Ayıplayıp tan edenlere; “Nasıl olsa bu savaştan herkes bir yüz karasıyla çıkacak. Hiç olmazsa benimki kömür karasıdır akar gider, lekesi sabit değildir” demiş.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.