RÜYA
08 Haziran 2015, Pazartesi 00:00Sessizce düşünsek, duyacaklar bir gün;
Olmazları olmuş sayacaklar, bir gün..
Onlar, bu vehimle, ellerinden gelse,
Rüyalara sansür koyacaklar, bir gün.
A. Nihat Asya
1950’lere kadar uygulanan ve o gün için Bolşevik rejimi denen Rusya’daki uygulamalara rahmet okutturan baskı ve sindirme idaresini bu satırları ile dile getiriyor.
Rüya hâlâ sırları çözülememiş, esrarına vakıf olunamamış, modern ilmin ve teknolojinin yabancısı olduğu bir konu özelliğini muhafaza ediyor. İslâm tasavvufunda sıkça geçen; Bast-ı zaman (zaman içinde zaman), tayyi mekân (mesafelerin kısalması) olaylarının mümkün olabileceğinin en bariz delilidir. İlim adamlarının tespitine göre; “en uzun rüya 4-5 saniye sürer” denmesine rağmen, bu kısa zaman diliminde yıllar hatta bir ömür yaşanır, insan çocukluğunu, gençliğini, evliliğini, ihtiyarlayıp öldüğünü görür. Hz. Mevlânâ asırlar öncesinden Allah’ın kuvvet ve kudretine dikkat çekiyor ve bu konuda şöyle diyor:
“Oğul bir yağ parçasını (gözü) görme sebebi sanma. Görme hassası Allah’ın o yağ parçasına bir ihsanıdır. Öyle olmasaydı hiç kimse rüyada görülen şeyleri göremezdi.” (14806)
Gerçi son zamanlarda her şeyde olduğu gibi rüyalarda da bir bulanma ve bozulma başladı. Hadi ihtiyarlar neyse gençler, hatta çocuklar bile doğru-dürüst rüya görmüyor. Eskiden masallar anlatılır, ninniler söylenir, görüntü olmayınca çocuk çok değişik şekillerde onları kendi zihninde görüntülemeye, bunları rüyalarda canlandırmaya çalışırdı. Yani bol bol beyin jimnastiği yapardı. Şimdi TV’lerde, Bilgisayarlarda her şey hazır olunca, başkalarının verdiğini yiyor, kendisi hiçbir gayret göstermiyor, dolayısıyla beyinler gelişip olgunlaşmıyor. Son zamanlarda büyük ediplerin, şairlerin, sanatkârların, yazarların, dâhilerin çıkmayışını ilim adamları buna bağlıyorlar.([1]) Şair bu hususu birazda mizah diliyle şöyle yansıtıyor:
İnsanoğlu kâh düşünür kâh görür
Hayale de rüyaya da düş derler
Biri leşte öter biri gülşende
Kargaya da, bülbüle de kuş derler
Durduk yerde ortaya laf atarsan
Eşeğe de insana da çüş derler.
Yahya Kemal merhumun aşağıdaki beyitlerinde dediği gibi dünyanın bir rüyadan ibaret olduğunu söyleyenler de vardır. Bu rüyadan uyanmanın ölümle olacağını dile getirenler vardır. Rüyaların yalan olduğu gibi, dünya da yalan olduğu için “yalan dünya” tabiri sık kullanılır.
Bir merhaleden güneşte dünya görünür
Bir merhaleden her iki dünya görünür
Son merhaleden bir faslı hazandır ki sürer
Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür
Abbasilerin en ünlü Halifesi Harun Reşid’in bir o kadar meşhur eşi Zübeyde Hanım, utanılacak bir rüya görür. Ordu gibi kalabalık insanlar ona tecavüz eder. Hayret ve dehşetle uyanır. Kendisi çok utanıp soramadığı için bir cariyeyi, zamanın meşhur âlimi Ebu Necib Sühreverdî’ye gönderir ve sanki rüyayı cariye kendisi görmüş gibi sorar. Ebu Necib; “kızım böyle bir rüyayı sen göremezsin, rüyanın gerçek sahibi gelip sorsun” deyince kendi gitmek ve anlatmak mecburiyetinde kalır.([2])
Âlim kişi; “etinden on binlerce kişinin istifade ettiğini söylüyorsun, aynı on binler elinden de istifade ederse, inşallah Rabbimiz hayra getirir” der. Ne yapayım deyince; “kendi paranla Arafat’a su götür ve huccac menfaatlensin” deyince öyle yapar ve Şam’dan Bağdat’tan uzak yerlerden Arafat’a “Aynı Zübeyde” diye tarihte çok meşhur olan suyu getirir. Yıllarca huccac istifade eder, ama zamanla bu kanallar bozulur, tahrip olur, Kanuninin Kızı Mihrimah Sultan kendi kesesinden 500 bin altın sarf ederek, Mimar Sinan’a bu kanalları tamir ettirir. Ama o kadar gizli yapılmış ki, çok yakın tarihe kadar böyle bir olay bilinmezken, bazı devlet arşivlerinin incelenmesinden ortaya çıkar.([3])
Padişahlardan birisi korkunç bir rüya görür. Eskiden rüya tabircileri, yorumcuları çok meşhur imiş. Bunlardan birini çağırır yorumlatır. Adam; “sultanım çok fena, çok kötü, bütün sevdiklerin önünde çırpına çırpına ölecekler, onların can verişini sen seyredeceksin…” gibi sözler söyleyince, sultan gazaba gelir ve “vurun şunun boynunu” der. Başka birini çağırırlar, o kişi; “Padişahım Allah sana uzun ömürler ihsan edecek. Ne mutlu sana o kadar uzun yaşayacaksın ki, akrabalarının arkasına kalacaksın” gibi sözler söyleyince “şuna 5 kese altın verin” der. Söylenenler netice olarak aynı, ama söyleyiş tarzı çok önemli. Rahmetli Arif Etik Hocamız; “kör müsün demekle, görmüyor musun? Demek netice de aynı şey, ama birisi özür diletir, birisi kavga çıkarır” derdi.
Hamit b. Amak, muasırı ve rakîbi olan Sûzenî isimli şairi hicvederken ne kadar aşırı gidiyor: “Dün gece Âdem a.s. rüyada gördüm ve Suzenî senin torunun mu diye sordum. O şöyle dedi: Eğer öyle ise Havva benden üç talak boş olsun dedi.”([4])
Dipnotlar:
1- Mahmut Erol Kılıç, “Anadolu’nun Ruhu” Sufi Yay. İst. 2011, s. 165.
2- Ö. Tuğrul İnançer ile “Gönül Sohbetleri”, Sufi Yay. İst. 2010, s.112.
3- İbrahim Refik, “Tarihin Meçhul Tanıkları” Kaynak Yay. İst. 2008, s.47.
4- Hasan Çifçi, “Hiciv ve Sosyal Eleştiri”,Kültür Bak.Yay.Ank.2002,s.200.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.