Şahâdet Aşkları (1)
27 Nisan 2018, Cuma 08:07l. Murad o kadar muttaki ve mütedeyyin bir sultan ki; l. Kosova Meydan Muhârebesi (1389) öncesi Yaratanına iltica edip dua etmiş ve kendisine şahâdet rütbesini nasip etmesini temenni etmiş ve gerçekten şehit olmuştur. Savaş bitmiş ve büyük bir zafer kazanılmış, esirler arasındaki Miloş isimli Sırp soylusu “pâdişahın elini öpüp, Müslüman olacağım” demiş pâdişaha yaklaşıp hançeriyle onu şehit etmiştir.
Fâtih’in babası ll. Murad sık sık; “halkın işleri yüzünden Halik’ın zikrinden mahrum kalmak akıl işi değildir”(1) dermiş. Öleceğine yakın “Kabrimin üstünü kapatmayın ki rahmetle nurdan mahrum kalmayayım”(2),“bir kıymetli yüzüğümden başka bir şeyim yok, onu satın tükeninceye kadar Kur’an okutun”(3) demiş ve dudaklarından dökülen son söz; “at sırtından inmeyin” olmuştur.(4)
Hz. Peygamberin mübârek dudaklarıyla övgüsüne layık olmak Fâtih Sultan Mehmed’in nasıl bir iman ve itikada sahip olduğunun yeterli delilidir ama yine de biz ondan bir beyit verelim:
Enbiyâ vü evliyaya istinâdım var benim
Lütfi Hak‘dandır heman ümid-i feth ü nusretim
İnançta Şâhika Boyutu:
Osmanlı Sultanlarının inanç boyutunu ölçmek için içlerinde en mazlum ve madur durumda olan Cem Sultan’ın çileli hayatından bir kesit vermek yeterli olur sanırım: Fâtih’in diğer oğlu Beyazid iktidarı ele alınca Cem Sultan kaçmış, hacca gitmiş, dönüşte Rodos Şövalyelerine esir düşmüş, onlar Papa’ya götürüp teslim etmişler ve Papa dinini değiştirip Hıristiyan olursa bütün Haçlı aleminden ordu toplayıp Osmanlı üzerine yürüyüp tahtı kendisine alıvereceğini teklif edince o şöyle demiştir:
"Değil Osmanlı imparatorluğunu, bana dünya imparatorluğunun tahtını temin edeceğinizi bilsem ben yine de dinimi değiştirmem "(5)
Bir ara ağabeysi Beyazid’e gönderdiği şu beyit de onun iman salâbetinin bir göstergesidir. Her ne kadar sen koskoca Osmanlı tahtının sâhibi isen de bende Osmanlı sultanları içinde Hac yapabilen tek kişiyim dercesine şöyle yazmıştır:
Kâbetullaha varıp bir kez tavaf etmekliğin
Bin Karaman, Bin Acem, bin milket-i Osmandır(6)
Ağabeyi ile arasında geçen her şeye rağmen ondan “naşını (ölüsünü) küffar diyârında bırakmamasını, mutlaka naklettirip Müslüman kabristanına konmasını istemiş” ve vasiyet etmiştir.(7)
Cem’in ağabeyi Sultan ll. Beyazid de savaştan dönüşte elbiselerinin tozunu çırptırıp bu tozları toplatıp, kerpiç yaptırıp, “ölünce benim kabrimdeki sapmaya bu kerpiçleri koyun” diyecek kadar inançlıdır. O kadar iman ve ihlâs sâhibidir ki; bu sultanın bir adı da Beyazid-i Veli’dir.(8)
Ama daha öncede izah edildi iş devletin bölünmesi yani iktidarın paylaşılması dolayısıyla Osmanlının zayıflaması söz konusu olunca kendi öz babası, öz kardeşi hattâ öz evlatlarını bile fedâdan çekinmemişlerdir.
Bu pâdişahın oğlu Yavuzla ilgili yazılacak birçok şey var ama biz sâdece bir tane misal verelim: Yavuz Mısır seferine Hz. Peygamberin daveti üzerine çıktığına dair birçok rivâyetler vardır. Bu davet üzerine Suriye’yi fethetmiş, Şam’da kışlamış, Selimiye Câmiini yaptırmış, Mısıra geçmek üzere Kudüse gelmiş, 12 bin şamdan yakılarak şehir pırıl pırıl yapılmış,(9) Mescid-i Aksa’da namaz kılmış, târihte ordusu ile Sina Çölünü 13 günde ilk defa Yavuz geçmiş, bu geçiş esnasında Hz. Peygamber orduya rehberlik yapmış,(10) Yavuz’dan sonra Sina Çölünü Birinci Dünya Savaşında İngiliz General Allenbey, motorlu vasıtalarla ancak 11 günde geçebilmiş,(11) Mısırı fethetmiş, mukaddes emânetleri teslim alıp İstanbul’a getirmiştir.
Çok acayip özelliklere sahip olan Sina Çölünü Yavuzun nasıl geçtiği bugün bile çözülemeyen bir sır olarak değerlendirilmektedir. Sâmiha Ayverdi’ye göre; Yavuzun ordusu ile Sina çölünü kısa zamanda geçmesi 21. Yüzyılda hâlâ bir askerî sır olarak esrarını korumaktadır.(12)
Şirpençe hastalığına yakalanıp son demlerini yaşayan Yavuz'un, Yasin Sûresini okurken, "Selâm ün Kavlen min Rabbi'r Rahim" âyetine gelince, fazlaca daralıp yanından ayırmadığı can dostu Hasan Can' a: "Ne oluyor bire Hasan" diye sormuş, O'nun: "Sultanım Allah la beraber olma vakti geldi" cevabı üzerine, "Bire Hasan sen bizi başka vakit kiminle beraber zannedersin" diye azarladığı ve birkaç dakika sonra da vefat ettiği görülmüştür.(13)
Dipnotlar:
1- Nezihe Araz, “Anadolu Erenleri”, Özgür Yayınları, İst. 2000, s. 241.
2- Nezihe Araz, a. g. e. s. 239.
3- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 94.
4- Vecdi Bürün, “Nasıl Öldüler?”, Ötüken Yay. İst. 1964, s. 42.
5- Cemil Çiftçi, “Maktul Şâirler”, Kitâbevi Yayınları, İst. 1997, s. 102.
6- Ergun Göze, “Son Sözleri Ansiklopedisi”, Boğaziçi Yayınları. 1993. s. 293.
7- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-3”, KTB Yay. İst. 2013, s. 33.
8- Beyazid Câmisinin açılışında Pâdişah; “Bu Câmiyi, ikindi namazının sünnetini ömrü boyu hiç terk etmeyen biri açsın demiş, müşteri çıkmayınca elhamdülillah ben hiç geçirmedim demiş” ve açmış. Ahmed Şimşirgil, “Kayı-3”, KTB Yay. İst. 2013, s. 130.
9- Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 10, s. 5.
10- C.Yıldırım, a.g.e. s.395; Aydın Taneri, a.g.e. s. 167; “Târih ve Düşünce Dergisi” sayı 8, s.61.
11- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 3, s. 237.
12- Sâmiha Ayverdi, “Ebabil Kuşları”, Kubbealtı Yay. İst. 2010, s. 65.
13- Ahmed Refik, “Âlimler ve Sanatkârlar”, Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 100.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.