SAHNE-İ SİYASET (4)
22 Ekim 2015, Perşembe 00:00Emevi Halifelerinden Ömer İbni Abdülaziz,kendisine öleceğine yakın evlâtlarınıza biraz miras bırakın demişler O: “hayır eğer salih evlâtlar iseler Allah’ın bana verdiğini onlara da vereceğinden eminim. Fâsık iseler benim bıraktığımı sefahat âlemlerinde yemesinler.” demiştir.
Bu büyük halifeye: “seni en çok hayrete düşüren şey nedir diye?” diye sormuşlar, şöyle cevap vermiştir: “beni en çok şaşırtan şey, insanların Allah’ı bildikleri halde ona isyan etmeleri, şeytanı bildikleri halde ona itaat etmeleri, dünyayı bildikleri halde ona meyletmeleri”([1])
Cenâb-ı Allah Kur’an’da: Kıyamet gününde kimsenin kimseye faydasının olmayacağını, ebeveynin evlâda, evlâdın öz anne ve babasına, dost arkadaş ve ahbabın birbirine katiyen fayda ve menfaatinin dokunmayacağını, yardım ve merhamet edemeyeceğini haber verir.([2])
Sahne-i siyaset bir yerde kıyameti andırıyor ve bu sahnede çoğu zaman şefkate, merhamete, ırsî ve ailevi bağlara yer olmamaktadır. Bugün de bunlara enteresan örnekler vereceğiz:
Hz. Peygamber İslâm’ın ilk yıllarında etrafa elçiler ve mektuplar göndermişti. O dönemde İran Kisrası olan Hüsrev, Efendimizin mektubunu yırtmış ve getiren elçiye hakaretler etmişti. Bu zatı kendi öz oğlu saltanattan indirmiş ve hapsetmiştir. Bir gün hapishanede gardiyanlara: “Beni nasıl olsa idam edeceksiniz. Bende cinsel gücü müthiş artıran haplar var, boşa gitmesin size vereyim” demiş, oğlunun nefsî ve şehevî hususlara nasıl zafiyeti olduğunu bildiği için, gardiyanların yalaklık ve yaranmak için ona götürüp vereceklerini tahmin ederek vermiş ve tahmini doğru çıkmış gardiyanların verdiği bu zehirli hapları büyük bir iştahla yutan oğlu anında ölmüş ve hâlâ dillerde dolaşan “hapı yuttu” sözü buradan kalmıştır.([3])
Fâtih döneminde Erzurum tarafında hüküm süren Akkoyunlu devleti Sultanı Uzun Hasan öldükten sonra, oğlu Yakup yerine hükümdar olmuştur. Yakub’un öz annesi ise, daha zayıf karakterde olan ve her istediğini yaptırabileceği, siyaset iplerini eline alıp Hacivat-Karagöz oynatır gibi fırıldaklar çevirmesine ses çıkaramayacak olan diğer öz oğlu Yusuf’u hükümdar yapmak istemiştir. Ava giden sultan oğlunun gelmesine yakın odasına zehirli bir şerbet yapıp koymuş, gelir gelmez içip öleceğini planlamış, Ama kaderin cilvesine bakın ki, avdan gelen oğlu ile beraber küçük oğlu da aynı yere girip ikisi de zehirli şerbetten içince oracıkta can vermişler ve bu kadına siyaset ve saltanat hırsı iki evlâdına mâl olmuştur.([4]) Osmanlıda da Kösem Mahpeyker Sultan bu tatmin edilmez siyasî hırs ve tamahı yüzünden öz oğlunu öldürtmüştür. ([5])
Piri Mehmet Paşa Sadrazamlık makamına çıkan az miktardaki Anadolu evlâtlarının en kıymetlilerinden biridir. Yavuz’un Çaldıran Seferine katılmış, Herkes: “ordu birkaç gün dinlensin ondan sonra savaşa başlayalım” fikrini beyan ederken O; “Sultanım Şah İsmail de bunlar bir müddet dinlenirler diye düşünerek şu anda pek hazırlıklı değildir, şimdi saldırırsak onu gafil avlarız” deyince Yavuz’un kendisi de aynı kanaatte olduğu için: “İşte yegâne rey sahibi bir kişi ama ne yazık ki vezir olmamış” der.
Daha sonra devlete yaptığı güzel hizmetlerden dolayı vezir olur. Yavuz’a ve Kanuni’ye sadrazamlık yapar. İhtiyarlayınca her dönemde olduğu gibi o dönemde de cadı kazanı gibi kaynayan siyasi fitne ve fücur ortamından uzaklaşayım diye, emekli olur ve Silivri’deki çiftliğine çekilir.
Kanuni sık sık bu tecrübeli ve dürüst devlet adamını ziyaret eder, hem gönlünü alır hem de tecrübelerinden istifade edermiş. “Padişah bu ihtiyarı her halde yine benim yerime sadrazam yapacak” düşüncesiyle pirelenen o günün Başbakanı, Paşanın oğlunu bulur, ona daha yüksek mevki ve makamlar vereceğini vad ederek babasını zehirletir.
Piri paşa kendi öz oğlu tarafından zehirlendiğinin farkına varır ve: “Oğlum sen beni yaktın inşallah Allah’ta seni yakar” diye beddua eder, gerçekten kısa bir müddet sonra oğlu ocağın başında ısınırken eteğinden tutan ateşle cayır cayır yanar gider.([6]) (devam edecek)
Dipnotlar:
1- İhsan Süreyya Sırma, a. g. e. s. 85.
2- Abese Sûresi, 34-42.
3- “Makamat-ı Hariri”, MEB Yay. s. 480.
4- “Solakzade Tarihi”, s. 92.
5- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, Ötüken Yay. 1971, c. 5, s. 348.
6- “Piri Mehmet Paşa”, s. 114.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.