SAHNE-İ SİYASET (6)
27 Ekim 2015, Salı 00:00Bugünkü yazımızda da Sahne-i siyasette zaman zaman uygulanan radikal ve enteresan misallere yer vereceğiz.
İstiklâl Savaşı yıllarında senelerce bütün zorluklara ve kıtlıklara rağmen, cepheden cepheye koşup savaşan, can-ciğer arkadaşlık yapan, yerine göre birbirleri için kanlarını ve canlarını feda eden insanların savaş sona erip, siyaset söz konusu olduğu zaman, bir birlerine neleri reva gördüklerini([1]) birçok eserde yazılmakta ve birçok kişi dile getirmektedir.([2]) “Paşaların Kavgası”([3]) diye adı üstünde eserler bile çıkmıştır.
İzmir Suikastı bahane edilerek birçok paşa idam edilmek istenmiş, Kazım Karabekir Paşa yıllarca göz hapsinde tutulmuş, Fevzi Çakmak Paşa öldüğünde Suriye, Irak gibi devletler yas ilân ettikleri halde, Türkiye’de TRT hiç tınmayıp müzik yayınına devam etmiştir.([4])
Rivayete göre Abbasi Halifelerinden Harun Reşid’in Behlül Dânâ isimli bir kardeşi vardır. Bu zat bazılarının deli, bazılarının da veli dedikleri bir mecnundur. Halife ölünce belki de latife olsun diye: “kardeşin öldü hadi gel seni halife seçeceğiz” demişler. O:
“Müsaade edin de bir istişare edeyim” demiş ve tuvalete girip çıkmış ve:
“Olamam kusura bakmayın” demiş. Sebebini sormuşlar:
“İstişare ettiklerim müsaade etmedi” demiş. Kiminle konuştun demişler:
“Girdiğim yerdeki nimetlerle. Onlar dedi ki: Sakın ha insanların içine fazla girme, aralarına karışma ve onlara bulaşma. Bak biz onların içine girmeden, ekmek, aş, üzüm, elma gibi her yönüyle ne güzel nimetler idik, bir de şimdiki halimize bak!..”
İranlıların meşhur şairi Firdevsî: “Yer yüzündeki bütün ıstıraplar, aza kanaat etmemekten doğar” demiştir. Mevlânâ Hazretleride: “Siyasi hırsı olanlar deniz suyu içenlere benzerler. İçtikçe susuzlukları artar” demiştir.
Peygamberimiz konuşmalarında veya bugünkü tabirle yaptığı mitinglerde: “Kul hakkının affı yoktur. Kimin bende hakkı varsa Allah için gelsin alsın, uhrevî âleme kalmasın”([5]) derdi. 12 Eylül ihtilâlını yapanlarda Anayasamıza kendilerinin yargılanamayacağı maddesini koydular. Allah’ın görevlendirdiği liderlerle, beşerî sistemlerin sahneye çıkardığı liderler arasındaki fark!..
Yine Peygamberimiz Mekke’de çekilen sıkıntılar yüzünden kendine inanan bütün insanları o stresli ve sıkıntılı ortamdan kurtardı, onları önden kimisini Habeşistana, kimisini Medine’ye guruplar halinde gönderdi, en son kendisi ve sadık arkadaşı Hz. Ebubekir hicret ettiler. Şimdi ise liderlikte moda, böyle kritik ve tehlikeli bir durum çıkar çıkmaz, ilk önce lider kaçıp canını başka diyarlara atıyor, yakayı kurtarıyor, ortalık sükunet ve suhulete erince gelip kaldığı yerden devam ediyor(!).
Bir gün Peygamberimiz Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden birkaç tanesi ile konuşup, onlara İslâm’ı anlatmakta iken, âma (kör) olan Abdullah Ümmi Mektun: “Nerdesin ya Resûlallah? seninle konuşmak istiyorum, beni irşad et, nerdesin?” diye bağırarak onlara yaklaşmıştır.
Peygamberimiz içinden:
-“Bu adamda gelecek zamanı buldu, tam da ekâbir heriflerin kalbini yumuşatmak, İslâm’a ısındırmak üzere idim…” gibi duygular geçirmiş, bunun üzerine anında ikaz-ı ilâhî gelmiş ve şöyle dikkati çekilmiştir: “Ama’nın kendisine gelmesinden dolayı yüzünü ekşitti ve geri döndü. Onun halini sana kim bildirdi? Belki o temizlenecek öğüt alacak da, öğüt ona fayda verecek. Halbuki sen (ötekilerle meşgul oluyorsun”.([6])
“Ben bir hata yaptım da Allah beni böyle ikaz etti” dercesine Hz. Peygamber bu sureyi sık sık namazlarda okumuştur. İşte liderlik ve demokratlık bu. Şimdiki çağdaş liderler ve demokratlar ise asla ve asla hata etmezler, yanlış söylemezler, ancak ve ancak yanlış anlaşılırlar(!) Yani hata katiyen onlarda olmaz da, karşıda onun söylediklerini dinleyen 70 milyon kişi yanılır, anlayışları kıt olduğu için yanlış anlayabilirler, veya cahil oldukları için bu pırıl pırıl aydınları anlama ve tanımaya idrakleri yeterli değildir (!). (yazı devam edecek)
Dipnotlar:
1- Fethi Okyar, “Üç Devirde Bir Adam”, Tercüman Yay. İst. 1980; Fethi Okyar,
“Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”, İş Bankası Yayınları.
2- A. Emin Yalman, “Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim”, Pera Turizm ve
Tic. A. Ş. Yay. 1997, c. 2, s. 1096.
3- “Ali İhsan Sabis Paşa”.
4- A. Emin Yalman, a. g. e. s, 1516.
5- Zebîdî, “Tecrîd-i Sarîh Terc”. Müterc. Kamil Miras, D.İ.B. Yay. c. 7, s. 356.
6- Abese Sûresi, 1-6.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.