SAHNE-İ SİYASET (7)
28 Ekim 2015, Çarşamba 00:00Bugünkü yazımızda da Sahne-i siyasette zaman zaman uygulanan ra¬dikal ve enteresan misallere yer vereceğiz.
Şimdiki çağdaş liderler ve demokratlar ise asla ve asla hata et¬mezler, yan¬lış söylemezler, ancak ve ancak yanlış anlaşılırlar(!) Yani hata katiyen onlarda olmaz da, karşıda onun söylediklerini dinleyen 70 milyon kişi yanılır, anla¬yışları kıt olduğu için yanlış anlayabilirler, veya cahil ol¬dukları için bu pırıl pırıl aydınları anlama ve tanımaya idrakleri yeterli de¬ğildir (!). Hâl böyle olunca alt tabakada da: “Liderimin yanlışı benim en doğ¬rum¬dan yine doğrudur...” zihniyeti siyasi bir prensip haline geliyor.Liderin arkasından gidilebilmesi, sözünün tutulabilmesi, güvenilir ol¬ması için söylediklerini kendi tutması ve hayatına tatbik etmesi gerekir. Yani sözü ile özü bir olmalı.Kıbrıs’ta yıllarca liderlik yapan Rauf Denktaş, AB vatandaşı olabil¬mek için Rum tarafından pasaport alanları vatan hainliği ile suçlamış ve çok şeyler söylemiştir. Birkaç gün sonra kendi torununun da aynı pasa¬porttan edindiği kendisine söylendiğinde, 180 derece çark edip: “o pasa-portları almak ve onun haklarından faydalanmak bizimde hakkımız” de¬miştir.( )Hz. Mevlânâ şöyle bir kıssa anlatır: Hz. Süleyman döneminde bir serçe rızkını ararken saçlı, sakallı, cübbeli, sarıklı, olgun, muttaki ve müte¬deyyin görünüşlü bir adamın kendine doğru yaklaştığını görür ve: “bun¬dan bana zarar gelmez” diye düşünür ve kaçmaz. Fakat adam asasını sal¬ladığı gibi bacağını kırar. Serçe Hz. Süleyman’a şikâyet eder, o büyük Pey¬gamber adamı cezalandırır ama serçe buna razı olmaz ve der ki:-Bu ceza yeterli değil, ben istiyorum ki, adam bu kılık ve kıyafetini de¬ğiştirsin, “Ya göründüğü gibi olsun, ya da olduğu gibi görünsün” bir başka kardeşim daha bunun dış görünüşüne aldanıp ta benim akıbetime uğramasın.Hz. Mevlânâ’nın bu misali herkes için geçerli ama, hele hele hocalar, li¬derler, önderler, rehberler, politikacılar için hayat prensibi olmalı. Ya ol¬duğun gibi görünmeli, yada göründüğün gibi olmalı.
İlk yalan söyleyen varlık şeytandır. Yani yalancıların piri, lideri, ön¬deri, reh¬beri ve arkadaşı şeytandır. İslâm onun sonu nasıl oldu ise, yalancıların sonunun da öyle, yani hüsran olacağını bildirmekte¬dir.Yalanın dinimizde ve örfümüzde hiç yeri ve yurdu yoktur. Allah ve Re¬sûlü’nün: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyle¬yin”( ), “Aleyhine bile olsa doğruyu söyle” ( ) gibi birçok emir ve tavsiye¬leri vardır. Yine Hz. Peygamber yalan söylemeyi münafıklık alâmeti olarak bildirmiştir. ( )Hz. Ali: “Doğru söyleyen düşman, yalan söyleyen dosttan daha iyidir” bu¬yurmuştur. Şair de şöyle dikkat çekiyor:Ok gibi doğru olsam yayla atarlar beniYay gibi eğri olsam elde tutarlar beniDoğruda aç görmedim eğride tokEğri yay elde kalır, menzil alır doğru ok
Yakın tarihimizin en kudretli heccav’ı olan Şair Eşref konuyla ilgili şöyle demiştir:Eylemem ölsem de kizbi ihtiyarDoğruyu söyler gezer bir şairimBir güzel mazmun bulunca EşrefaKendimi hicveylemezsem kâfirim
Doğru yolda giden kaplumbağa, yanlış yolda giden yarış atını geçer. (Ata¬sözü)
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslekSözüm odun gibi olsun doğru olsun tek (M. Akif)
İnsana sadâkat yakışır görse de ikrah,Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah (Ziya Paşa)
Realite bu olduğu halde sanki yalan; politikanın vazgeçilmez malze¬mesi veya olmazsa olmazı gibi bugün bir anlayış var. Dağdaki kargalara bile sorsan % 1 veya 2’den fazla oy alması mümkün olmayan bir partinin vekil adayı bile: “Tek başımıza iktidara geliyoruz” diyor.Eğer bu insanlar bu sözleri inanarak söylüyorlarsa bunlardan ne vekil olur ne politikacı olur. Bu hayalperest serüvencinin biri demektir. Yok eğer siyasi kon¬jonktür gereği söylüyorsa, daha işin başında temeli yalan ile, inanmadığı şeyleri söyleyerek atıyor demektir. Bu da münafıklık alameti¬dir. Bundan vatana ve mil¬lete ne hayır gelir? Bunlara tarihi bir kılıcın üze¬rinde yazan bir sözü hatırlatalım:Ey gönül bir can içün her cana minnet eylemeİzzet-i dünya içün sultana minnet eyleme (yazı devam edecek)
Dipnotlar:
1- Milliyet Gazetesi, 23. 09. 2004.2- Ahzâb Sûresi, 70.3- İbrahim Canan, “Hadis Ansiklopedisi”, c. 16, s. 252.4- “Tecrîd-i Sarih Tercemesi”, c. 7, s. 394.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.