SAHNE-İ SİYASET (8)
31 Ekim 2015, Cumartesi 00:00“...Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut ama kimseye teslim olma.
İçten ol; telaşsız ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil olduklarında bile onları dinle. Çünkü; dünyada herkesin bir öyküsü vardır.
...Severek yapacağın bir iş seçersen, yaşamında bir an bile çalışmamış gibi olursun ve unutma ki, insanlığın yüz yıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.
...Kaybetmeyi ahlâksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekisinin vicdan azabı bir ömür sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.
...Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme. Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman yelkenlerini rüzgâra göre ayarla. Çünkü;dünya karşılaştığın fırsatlarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.
...Kavgalarını sürdürürken bile kendinle barışık ol. Hatırlar mısın doğduğun zamanları; sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde ve sen mutlaka gülümse. Sabırlı, şefkatli ve bağışlayıcı ol. Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen, dünya yine de insan oğlunun biricik güzel mekânıdır.” “ X. Sentinus”
Bugünkü yazımda da siz değerli okurlarıma sahne-i siyasetten bazı anekdotlar arz edeceğim:
Bir sohbet esnasında, Ziya Paşa’nın tabiriyle, dünyaya laf ile nizamat vermeye kalkanlardan biri: “Bizde adam yok” deyince; bunu duyan ve sözün sahibinin ne mal olduğunu iyi bilen Şair Eşref şöyle yazar:
Pek hararetle çıkışma “bizde âdem yok!” diye,
Kahvelerde boşboğazlarla ederken hasbihal;
Hay efendi, bâri sen etme zemandan iştika,
Nerede sen bir iş bulurdun olmasa kaht ür-rical!([1])
Eşref gibi, liyakatsiz politikacılara pek sıcak bakmayan Neyzen Tevfik’i de onlar pek sevmezmiş. Bu politikacılardan biri bir gün müstehzi bir tavırla; “ne çalıyorsun Tevfik?” deyince Neyzen’in canı sıkılmış ve:
“Vallahi gördüğün gibi ney çalıyorum. Ama siz Ankara’da kim bilir neler neler çalarsınız?” demiş ve politikacının yanındaki gencin kim olduğunu sormuş.
“Yeğenim, falan yerde genel müdür” deyince Neyzen:
“Maşallah, maşallah, ayşekadın fasulye gibi tazecik imiş ama, sarılacak bir sırık bulunca genç yasta nasıl da yükselivermiş” diyerek taşı gediğine koymuş.
Fahrettin Kerim Gökay, İstanbul’da Dr. Mazhar Osman Bey’in kariyer sahibi talebesidir. Ama mesleğini bırakarak politikaya atılmış, arkadaşları ve tanıyanları: “Çok hırslı ve çalışkan bir talebe idi. Keşke mesleğini bırakmasaydı. Artık bir daha buralara dönmez. Politika ummanına dalan bir daha çıkamaz…” gibi sözler söyleyince, mecliste bulunan Mazhar Osman Bey: “Döner döner, merak etmeyin. Benim bildiğim Fahrettin Kerim, o kadar hırslı ve çalışkan ki; bakın okudu doktor oldu, doçent oldu, profesör oldu, şimdi politikaya atılmış, yakında milletvekili olur, bakan olur, başbakan olur, hatta cumhurbaşkanı da... Ama sonunda yine bana gelecek, çünkü bu hırsla bir gün de, sümme haşa, Allah olmaya kalkışacak, işte o zaman bana getirecekler.” diye latife yapmış.([2]) Gerçekten CHP döneminin meşhur simalarından olmuştur.
Sultacı ve baskıcı CHP döneminin meşhur İç İşleri Bakanlarından Şükrü Kaya’ya, Ankara’da Halk Partisinin fikirlerine ve görüşlerine zıt tutumuyla bilinen sağ görüşlü biri, yeni bir gazete çıkarmak için resmi müsaade almaya varır. Bakan bu kişiye şöyle nasihat eder:
“Neden bu zahmet? Bizim istediğimizi yazarsan halk seni okumaz. Halkın istediğini yazsan da biz seni yaşatmayız. Gel bu sevdadan vazgeç.”([3]) (yazı devam edecek)
Dipnotlar:
1- Tarih ve Düşünce Dergisi, Nisân 2004, s. 37.
2- Hasan Pulur, Milliyet Gazetesi, 26. 05. 2002.
3- İlhan Murat, “Tarihten Bugüne”, Zaman Gazetesi, 05. 08. 1994; İbrahim Refik,
“Tarih Şuuruna Doğru-2”, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001, s. 95.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.