SAM AMCAYA DÜŞMAN LÂZIM (1)
03 Eylül 2016, Cumartesi 09:44Düşmanı veya rakıbi olmayan insan tembelliğe ve atalete alışır. İbresinde düşme ve kondisyonunda azalmalar görülür. İnsanı başarıya ve ileriye götüren faktörlerin en büyüğünün rekabet hırsı olduğunu bugün ilim de kabul ediyor.
Bu durumu iyi bilen veliler evlâtlarına, öğretmenler talebelerine, iş adamları şirket yönetici ve işçilerine mutlaka bir rakip gösterirler ki, başarıya varmaları mümkün olsun. Bunun için bir şair der ki;
Ey düşmanım sen benim rüzgârımsın, hızımsın
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın
ABD en büyük Misyonerlik örgütü Amerikan Board, üyelerine: “Dünyayı fethe çıkan Hz. İsa orduları” olarak bakılmaktadır. Misyonerlerin önde gelen isimlerinden Arthur Tappon Pierson şöyle der: “Dünyayı Türklerin Hilâlinden, Budistlerin tapınaklarından ve Katoliklerin çarmıhından kurtarmak lâzım”([1]).
Amerikalı siyasi teorisyen Samuel P. Huntington, “Medeniyetler Çatışması” isimli kitabında bunu itiraf ediyor. Eski başkan Bush’un: “Haçlı savaşı başlatıyorum”([2]) demesi, İtalyan eski başbakanı Belrisconi ve Danimarkalı eski bakan Siven Berkstein vb. nin Müslümanları aşağılayıcı sözler sarf etmesi, onların Müslümanlarla ilgili içlerinde gizledikleri kin ve nefretin dışa vurumudur.([3])
Yakın tarihte Rusya’nın yıkılması ve dağılmasıyla ABD rakipsiz kaldı. Yıllardır halkını tahrik ettiği, kızıştırdığı, korkuttuğu, halkının birlik ve beraberliği için devamlı öne sürdüğü, Demokles’in kılıcı misali, halkının tepesinde asılı tuttuğu bir fobiyi, bir rekabet unsurunu kaybetti.
Geriye iki düşman kaldı. Biri tarihi bilgilerin ışığında İslâm adına korkulması gereken en önemli ve lider olabilecek tek millet Türkler. Biri de Budizm. Dünya nüfusunun üçte birini teşkil eden nüfusu ve ufukta teknoloji devi olarak görünen Çin ve günümüz teknolojisinin baş mimarı Japonya. Sonra Amerikan halkının dikkati devamlı dışarıya çekilmezse, içeriye çevrilir. O zaman da siyaset ve menfaat uğruna dönen dolapları, akan pislikleri görür. Tabi bu da idarecilerin işine gelmez.
İslâm âleminde işlem tamam. Onlar dize getirilmiş, veya öyle bir uyuşturulmuş ki, değil ayağa kalkmaları, diz üstü gelebilmeleri bile mümkün değil. O halde onları devreden çıkar veya yem olarak kullan. Ama bu Budizm’i (doğu Asya milletlerini) ne yapmalı? ABD’nin korkulu rüyası şimdi bu.
11. Eylül saldırıları olunca dünya medyalarından geçilen ilk haberler bunu Japonların üstlendiği şeklinde idi. Çünkü böyle bir gizli bir düşmanlığın varlığını, Hiroşima ve Nagazaki intikamlarının bir gün alınacağını, Japonların ne kadar kinci bir millet olduğunu, ölen yüz binlerce insanın öcünün alınacağını biliyorlar.
Çine de, sık sık dişini gösteriyor ve çatacak yer arıyor. Birkaç sene içinde Bosna’da Çin elçiliği bombalanması, Casus uçağın Çin adasına düşmesi, Çin’in ticari sahada dünyaya açılması ve bu gün Amerika’da, Çin Devlet Başkanı için yapılıp satılan uçağın her tarafının dinleme cihazları ile donatılması gibi birçok meselede takışıp duruyorlar. Bu gidişle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinin kendilerini geçeceğini de biliyorlar.
Afganistan’a yapılan saldırıların arkasında yatan gerçekleri sayacak olursak:
1-ABD en çok korktuğu bu iki büyük düşmanına yakın olup, onların nefeslerini dinleyebilmek. Ciddi bir durum da öyle uçaklarla, uçak gemileriyle falan olacak iş değil bu. Bu büyük düşmanların yakınında olmak gerek. Bunu de av tüfeğinden başka direnecek gücü olmayan, ve bunların tepesine vurulduğu takdirde Rusya’nın da kuyruk acısını hatırlatıp, Müslüman Çeçenleri de yem olarak atıp, karşı çıkmalarına mani olmak.
2-Tamamen bakir durumda olan Afgan madenlerine el koymak. En büyük petrol ve tabii gaz rezervlerinin o havalide olması. Özellikle başka yerde şimdiye kadar bulunmamış ve Özelliklerini de ABD den başka kimsenin bilmediği nükleer yakıtların (Palladyum madeni gibi) sadece o bölgede mevcut olması.([4]) Menfaatinden başka hiçbir kutsal mefhum tanımayan, parayı mabut, bankayı da ibadethane telâkki eden Batılı’nın gerçek yüzü sonradan ortaya çıkıyor. Hürriyet, demokrasi, insan hakları gibi kandırmaca sözlerin arkasına sığınıp her şeyde kendi menfaatini gözettiği artık herkesin malumu.
Dipnotlar:
1- Tarih ve Düşünce Dergisi, Kasım Aralık sayısı, s. 18.
2- Milliyet Gazetesi, 17. 09. 2001.
3- Milliyet Gazetesi, 17. 09. 2001.
4- Tarih ve Düşünce Dergisi, Kasım-Aralık 2001, s. 18.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.