SEÇİM DİLİNİ KULLANANLAR
13 Haziran 2018, Çarşamba 08:00Seçimler sayılı günler kala adaylarda artık son kozlarını oynamaya başladılar. Benim üzerinde durduğum konu bugün kullandıkları dilleri olacaktır. İktidar ve muhalefet anlayışına bağlı olarak cumhur ittifakı ile millet ittifakı görünümü altında adayların kullandıkları ve ya dayandırmak istedikleri argümanlar bizim değer ölçülerimizle ne kadar isabetli ve bağlantılı bunun üzerinde durmaya çalışacağım.
Evvela şunu peşinen söyleyim ki; her hangi bir konuda sağlıklı fikri olamayanlar sürekli saldırganlaşır ve adeta çekilmez olur. Kullanılan dil çok önemlidir. Hem kendi şahsiyetini yansıtır hem de siyasete hangi bir ölçekte baktığını belirler. Hatta fikri olmayanlar iftira atma konusunda da bir hayli başarılı olurlar. Çünkü çamur at izi kalsın onların değişmez başucu felsefeleridir.
Mesela bu seçimde muhalefete taze bir kan olarak girmesi düşünülen ve bir görüşün temellerinin atılmasında topluma mal edilmesinde benimsenmesinde eskimeyen ve hala milletin gönlünde yer etmiş olan bir liderin sözde devamı gibi lanse edilen ve şimdiki liderine bakılarak kendisine bilge süsü verilen molla’ya baktığımızda acaba bu yakıştırma ona uygun bir hal ihtiva ediyor mu?
Benin kendi görüşüme başvurduğumda bana bilge deyince aklıma ilk gelen Aliya olmuştur. Rahmetli Cumhurbaşkanı Bosna Hersek Cumhuriyetinin kurulmasında o insanın hiçe sayıldığı genetik soy kırım mücadelesinde halkının ayakta kalması ve tüm ihanetlere rağmen dimdik Allah’a inanarak ülkesine sahip çıkıp onlara bağımsızlık yolunda adım attırması gerçekten muhteşem bir tablodur. Ben Bosna Hersek Cumhuriyetini Avrupa’nın ortasında Küçük Osmanlı olarak bilirim. Hala izleri taze ve yeşeren ve hala bağrında Osmanlı’yı saklayan bir Bosna.
Ve onun dünyaca ünlü lideri Aliya. Bilge Kral dediği halkının övgüsüne öylesine layık ki; Hala onun sevgisi Bosna’ya ilaç gelmekte ve hamurun mayasını teşkil etmektedir.
Bence Bilgelik budur işte. Yazdığı eserler ortada ve en güzel eseri de Bosna Hersek Cumhuriyeti ile yetiştirdiği insanlardır.
Mesela bir örnek vermek istiyorum. Sanal âlemde yapılan bir okuyucu yorumunu aynen alıyorum. Bakın şöyle diyor: -“ Saadetçiler diğer liderlerin çok övülüp abartıldığını söylüyorlar fakat kendileri de bu adama övgüler diziyorlar. Ben şahsen bu adama bir türlü güvenemedim. Dindar olabilir ama çok kindar. Halka parmak sallayanları öteden beri sevmedim ben. Ancak saadetçiler kendilerini Türkiye’deki Müslümanların hamisi gibi gördüklerinden bu seçimde herkese harici yani tekfirci zihniyetle yaklaşarak kendilerinden olmayan Müslümanlara karşı nefret besliyorlar. Bazı siyasi meseleleri olduğundan fazla abarttıklarını düşünüyorum.
İnsanlar yaşları ilerledikçe yani yaşlandıkça daha aklıselim ve itidalli davranır fakat Temel Karamollaoğlu'nda tam tersi oluyor. Sırf siyasi emeller uğruna hırçınlaşıp, kutuplaştırıcı dil kullanıyor.”demiş bu paylaştığım cümlelerinde okuyucu.
Ben sadece şunu ilave edeceğim bu metne. Şehit eşine karşı davranışı hala gözümün önünde ve ben bu davranış şeklini içime sindiremedim. Merve Kavakçı olayında DSP’liler atın bu kadını dışarı haddini bildiririn derken temsil ettikleri zihniyetleri bugün ki; CHP idi. ve bugün onlarla bu siyasi parti ittifak halinde. Sırf Tayyip Bey’e olan düşmanlıklarını düşmanımın düşmanı dostumdur salvosuna çevriliyorsa bu mesele milli bir bakış değil sadece bir rüküştür. Olay vatan millet Sakarya değil kısaca kıskançlık ve çekememezlik ve bir şekilde öne çıkıp sivrilerek kendini kabul gösterme himmet ve gayretidir. Kuru inatlaşmadır ve taşkınlıklara sebep olmaktadır. Ve en önemlisi de hala İngiltere’de bulunmasının ve mezun olmasının da nasıl hareket kabiliyeti geliştirdiği yönünde şüpheleri kuvvetlendirmektedir.
Diğer taraftan CHP’ye bakıldığında aday olan Sayın İnce’nin eski klasik taktiklerden öteye geçememesi ve iktidarı yaptığı her şeyi yakarım yıkarım ederim demesi kullandığı dilin yapıcı değil yıkıcı olduğunu açıkça ilan ediyor. Tüm söylemler acemice ve yıkıcılık ruhuna dayandırılmış. Zaten başından beri parti liderinin kendisinden uzaklaştırmak için fırsat kolladığı düşünülürse bu onun için bulunmaz bir başarıdır. Avam ağzıyla tavuk çiftliği kurmak istemesi, pişkin ve önceki söylemlerinde de şu şöyle olursa ben böyle yaparım ederim demesi ve sonrasında da bu sözler kendisine ait değilmiş gibi davranması, değil bisiklete binerek sempati oluşturmasını seçim sonrası en iyi partilileri nezdinde bile merhaba edilmemesine vesile olacaktır. Bir insan kendi bindiği dalı keser mi? İşte buna en güzel örnek muharrem vakayı hayriyesidir. Mesela bir yorumda yine bir medya kullanıcısı şöyle diyor.
“CHP, halkın ve onun yaslandığı dini ve kültürel değerlerin dışında her şeye işaret eder.
Tek Parti Döneminden beri sürekli elitist, jakoben modernleşmeci geleneğin temsilcisi oldu. 27 Mayıs ve 28 Şubat gibi bu ülkenin değerleriyle savaşan darbelerin destekçisi oldu.
Şimdi daha sivil bir söylem geliştirmeye çalışıyor. Ancak henüz muhafazakâr/ dindar kitleler, ona güven konusunda haklı olarak çekimserler.”…
Ben bu cümlelerin gayet yerinde ve olgun olduğuna inanıyorum. CHP Sayın Cumhurbaşkanını diploma polemiğine sürükleyerek vurmak istese de Mezun olduğu okulun rektörlüğünce yayınlanan örnek, bütün bu komedinin şaşırtmaca, aldatmaca ve düzmece olduğunu göstermektedir. Anlaşılan CHP yine baltayı taşa vurdu, yine halka karşı atıp tuttu sadece. Ve kullandıkları yıkıcılık dili de halkın nabzına uygun bir gelişim değil. CHP C. Başkanı adayı Muharrem İnce: "Erdoğan’ın diploması yok."
CHP Milletvekili Prof.Dr.Aydın Ayaydın: "Recep Tayyip Erdoğan 4 yıllık üniversite mezunudur.Bizzat derslerine girdim….diyorsa bu çelişkili durum da Sayın İnce haklı olabilir mi?Elbette değil.Adam belgeye değil de derslerine giren üstelik CHP li olan Prof’a değil de kulaktan dolma bilgilere itibar edip siyaset yapıyorsa bu tamamen kendisiyle zıt ve çelişkili olduğunu gösterir…
HDP bildiğiniz PKK yanlısı söylemler peşinde. Gerçi biraz Kemalizm okşayan söylemlere girişimde bulunsa da, hala şaibelidir. Ve hala HDP halkın partisi ve temsilcisi olmaktan uzak Kandil’in söylemleriyle yürüyen, eşkıyanın ağzıyla siyaset yapan ve Kürtleri temsil etmeyen bir etnik militarist yapısı vardır. Dindar kesimin gözünde meşruiyeti yoktur. Yıkıcı ve bölücü söylemlerle bir yere varılmaz. Yalan ve iftira denizinde Silho ve yandaşları oynaş içerisindeler. Zaten vekil oldukları dönemlerde de ve belediye reisliği yaptıkları dönemlerde de teröristleri açıktan beslemek ve desteklemekten başka ne yaptılar?
Akşener en kısa tanımıyla millet ittifakının bir proje olduğunu TV’de söyledi. Peki, kimdi bu projenin mimarı. Sizce Akşener FETÖ diyebilir mi? Seçimden hiçbir yardım almamasına rağmen bu kadar varlıklı görünmesinin ve rahat hareket etmesinin kaynağı nedir? Ya da sizce Akşener gerçekten ülkücüleri temsil ediyor mu? Yoksa proje olarak MHP’nin yıkılışına hazırlamakla yükümlü bir dış kuvvet mi? Sorular elbette insan zihninde parıldayan yıldızlardır. Ve cevabını bulana kadar da bu şüpheler asla gitmeyecektir.
Ben baştan beri bu milletin kodlarıyla ve değerleriyle uyumlu iki siyasi partinin AK parti ve Mhp olduğu kanaatini taşıyorum. Zaten Tayyip beyin çabaları ile Bahçeli’nin ilerisini görerek sağladığı destek yeni Türkiye’nin mimarının bu iki siyasi kuruluşumuz olduğunu tarihler övünerek yazacaklardır.24 Haziran yeni bir Türkiye’nin kuruluşu ve ümmetin dirilişi olacaktır. İnşallah.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.