Seni, Şeriata Şikâyet Ederim
28 Ocak 2017, Cumartesi 08:32Bir sefer esnasında izdihamdan dolayı eşyaları zarar gören bir kadın Kanûnîye gelir ve durumu anlatır; “ya zararımı tazmin edersin, ya da seni şikâyet ederim” der. Kanûnî kime şikâyet edeceğini sorunca kadın: “Seni şeriata şikâyet ederim” der.
Rivâyetlere göre bu sözü duyan Kanûnînin yüzü bembeyaz olur ve yanındaki Rüstem Paşaya kadının malının fazlasıyla tazmin edilmesini, gönlünün alınmasını emreder.(1) Bunları hiç dile getirmeyen sözde târihçilerimiz, her yerde temcit pilavı gibi Alman klasiklerinde geçen ve değirmeninin yerini saray yaptırmak üzere zorla almaya kalkan Alman Kralına “Berlin’de hâkimler var” diyen köylünün misalini verirler ve körpe dimağlarımıza okuturlar, zihinlerine kazırlar, ama dedeleri ile ilgili bu fevkalade olaylardan bahsetmezler.
Osmanlı’nın bozulma dönemi olan son zamanlarda yani Sultan 2. Mahmud döneminde bile, adâlet kavramının nasıl işlediğine çok güzel bir misal verelim ki; bu misal dünya adâlet literatürüne en kısa manzum tehdit mektubu olarak da geçmiştir. Silivri kadısı yanlış bir hüküm vermiş ve bu hüküm Adliye Nâzırı Mehmed Hakkı Paşa’ya şikâyet edilmiş, Nâzır Silivri kadısına şöyle bir mektup gönderir:
Silivri Nâibi.
Şeriat hâini.
İ’lâmını gördüm.
Kahkahayla güldüm.
Meâli hezeyan.
Hükm-i hilâf-ı Kur'an.
Mühr-i müeyyedimi basarım.
Seni mahkeme kapısında asarım.”(2)
Kayıtsız şartsız bir hâkimiyete, sorgusuz sualsiz bir yetki ve otoriteye sahip gibi gösterilen, en ufak bir suçtan dolayı bile “boynunu vurun” fermanı ile günde onlarca kişinin kellesini kestiren gaddarlar olarak lanse edilen Osmanlı Sultanlarının hiçte bu kadar yetkili ve sorumsuz olmadıkları, en yüksek dinî merciden fetva almadan kimseyi idam ettirmedikleri, yani onların üzerinde bile dinî ve ilmî bir otoritenin olduğu ve târihleri boyunca idam ettirilenlerin sayısının öyle binler on binler değil sâdece 1500 kişi civârında olduğu, 600 küsur senelik bir iktidar dönemine bölündüğünde bunun bir hiç olduğunu, Avrupa kralları arasında bile bunları sollayan birçok idârecinin olduğunu, Prof. Dr. Ahmed Akgündüz dile getirmektedir.(3) Şu misal sözlerimizin teyididir:
Papalık kurmuş olduğu Engizisyon Mahkemeleri sayesinde Cehennemi dünyaya taşımış, belki de Allah’ın cehennemde bile, kullarına reva görmeyeceği eza, cefa, işkence ve haksızlıkları icra ederek, târihin en büyük ve sistematik terör ve tedhiş olaylarını gerçekleştirmiştir.
Max Kemmerich’in; Flozof Volter’in “Allah ve İnsanlar” isimli kitabından aktararak naklettiğine göre, Papalık bu mahkemeler kanalıyla ortaçağda 300 bin kişiyi (çoğunluğu ilim adamıdır) diri diri yakma ve toprağa gömme sûretiyle idam ettirmiştir.
Din adına, Hıristiyanlık adına öldürülenlerin adedinin ise toplam 10 milyon dolayında olduğunu yazmaktadır. Roma’da diri diri yakma hadisesi ancak 22 Ağustos 1761 de son bulmuştur.(4) İslâm ve Osmanlı târihinde diri diri toprağa gömme veya canlı olarak yakma diye bir ceza çeşidi aslâ yoktur, hiçbir dönemde mahkeme kararlarına girmemiş ve icra edilmemiştir.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel İsrail’e yaptığı bir gezide, Başbakan Ehut Barak; “Osmanlı buraları iki pırpırlı bir çavuş ile asırlarca yönetti ama biz ordularla hakkından gelemiyoruz” demiştir.(5)
Doğru ama Osmanlı sizin gibi câni, gaddar, vicdansız, çocuk katili, sadist, soykırımcı, “Nazilerden aldığım gibi satıyorum” felsefesiyle Hitlere rahmet okutturan icraatlar yapmamış, o dünyaca meşhur adâletiyle, onun temsilcisi olan iki pırpırlı bir çavuşla idâre etmiştir. Sizde dedelerimiz gibi olsanız, size de kimse bir şey yapmaz.
Osmanlı’da ki adâlet ve ahlâk anlayışına şu olayda çarpıcı bir misaldir ki; 1850 yıllarına kadar Osmanlı diyârında büyük çaplı hapishâneler yoktur, zindan denen küçük mekânlar mevcuttur.
Bugün ise bizim iki kat nüfusumuza sahip olan Japonya'da 58 hapishâne olduğu halde, bizde yani Akif merhumun cennet vatan dediği şehitler diyârında maalesef 581 hapishane vardır. (6)
Dipnotlar:
1-İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 665.
2-İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 339.
3-Ahmed Akgündüz, Sur Dergisi, sayı, 170, s. 11.
4-Max Kemmerich. “Avrupa Târihinden Garip Vak’alar”, Hazır. İsa Dedeoğlu. İst. 2001. s. 25.
5-Türkiye Gazetesi, Ömer Öztürkmen, Haziran 2000; Târih ve Düşünce Dergisi,Yıl 2001, sayı 7.
6-Milliyet Gazetesi 27. 9. 1996.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.