SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI REHAVET VE GEVŞEKLİK
27 Nisan 2020, Pazartesi 09:35CUMARTESİ günü pencerenin kenarında oturmuş dışarıya bakıyordum.
Boş cadde ve boş sokaklar göreceğimi sanmıştım.
Bir de ne göreyim.
Otomobiller geçiyor her biri ayrı marka ve modelli modelsiz.
Ticari araçlar geçiyor.
Özel minibüsler geçiyor.
Sonra küçük kamyonetler geçiyor.
Her bir aracın içinde bir kaç insanın olduğunu fark edebiliyorum.
Kendi kendime diyorum ki “Galiba bunlar dışarda olması gereken ve ellerinde izin belgesi bulunan insanlar.”
Sonra trafik hareketliliğinin biteceğini düşünüyorum.
Ne de olsa sokağa çıkmak yasak, diyorum kendi kendime.
Devletin “yasak” buyruğundan Konya’nın muaf tutulmadığını da hatırlıyorum.
Öyle ya burası da milyonlarca insanın yaşadığı canlı ve dinamik bir şehir.
Lakin araç trafiği gün boyu durmuyor.
Pencerinin önünden ayrılıyorum bir ara ve balkona çıkıyorum.
Cumartesi günü akşama kadar oturduğum günlük odanın penceresi ile salonun balkonu arasında gelip gittim.
Pencerenin önünden balkona.
Balkondan pencerinin önüne.
Balkonda sola bakınca Demiryolu Caddesi’ni, karşıya bakınca da Şefik Can Caddesi’ni görüyorum.Her iki cadde de oldukça geniş ve çift yönlü bir cadde. Ortada bulunan refüjle ikiye ayrılan bu caddelerin iki tarafında da çok sayıda araç içlerinde bulunan insanlarla iftara az bir zaman kalana kadar hareket halindeydiler.
Sonra aynı caddeler de bisikletle dolaşan insanlar vardı.
Bindiği motorun ön tekerini havaya kaldırarak hız yapan motorlu sürücüler vardı.
Kağıt toplayıcılar vardı.
Bir yerden bir yere gittikleri yürüyüş tarzlarından belli olan insanlar vardı.
Sayıları az da olsa 20 yaş altı gençler vardı.
Vazgeçemedikleri cep telefonlarını kulağına yapıştırırcasına yürüyen insanlar vardı aynı cadde ve sokaklarda.
Bazen de bir trafik polis aracı ile karakol aracı yan yana ya da arka arkaya gidiyordu sözünü ettiğimiz caddeler üzerinde. Ayrıca Demiryolu Caddesi üzerinde bir de karakol var. O karakolun önünden Cumartesi akşama kadar yüzlerce araç geldi, geçti.
Bu umarsızlık karşısında iki şey aklımıza geldİ doğal olarak.
Birincisi şu.. Konya acaba sokağa çıkma yasağından son anda muaf mı tutulmuştu?
İkincisi de şu.. Vilayetin bu konuda yetkili müdürlükleri bu duruma gördükten sonra, son derece titiz ve duyarlı bir insan olduğunu bildiğimiz sayın vali Cüneyit Orhan Toprak’ı bilgilendirerek,“Arz ederiz efendim. Sokağa çıkma yasağını ihlal eden fazla sayıda araç sürücüsü söz konusu. Emirlerinizi bekliyoruz” dememişler miydi?
Görevi ve çalıştığı sektör gereği sokağa çıkan insanlar elbette olacak. Zaten bu durum devlet tarafından daha önce ilan edildi ve gerekli izin belgeleri de verildi. Gitmeleri gereken yere hangi ulaşım araçları ile gidip gelecekleri de kendilerine bildirildi.Bizim sözünü ettiğimiz araçlar ise zorunluluk gereği sokağa çıkan araçlar değildi. Hem böyle olsa yüzlerce araç sözünü ettiğimiz caddelerde gün boyu hareket halinde olur muydu? Bizim gördüklerimiz yasağın ihlali ve kural tanımazlık olmalı.
Acaba yüzlerce caddesi olan bu şehirde durum nasıldı?diye, düşündük gördüğümüz manzara karşısında.
Demem o ki: Sokağa çıkma yasağı daha önceki yasaklara göre bu sefer fazlasıyla ihlal edilmiş olmalı.Keşke sayın vali Cüneyit Orhan Toprak sokağa çıkma yasağının ihlali görüldüğü andan itibaren bilgilendirilseydi. İnanın o zaman vali bey anında maskesini takar, eldivenlerini eline geçirir, sokağa çıkar, araçları durdurur ve “Nereye böyle. Yasaktan haberin yok mu senin?” diye sorduktan sonra, gereğinin yapılmasını emrederdi.
Vali demişken..Bu şehirde devlet ve millet konusunda da son derece duyarlı bir vali var.Yıllar sonra böyle bir valimiz oldu.Bizden yani halktan birisi gibi valilik yapıyor.Gördüğü her sorun ve aksaklık karşısında millet ve devlet adına anında refleks gösteriyor.
Gelelim yazının 2. Konusuna..
REHAVET VE GEVŞEKLİK EN BÜYÜK TEHDİT
Ülkemizde yaklaşık 900 bin korona testi yapıldı. 82 milyon nüfuslu bir ülkede 900 bin test yüksek bir sayı olarak kabul edilmemeli. İyileşen hasta sayısı da yeni vaka sayısındana fazla. Bu başarı mı? Elbette başarı. Fakat her gün 100 civarında insanımız da koronadan ölüyor. Yoğun bakımda ve entübe olan 3 bin civarında insanımız var. Ayrıca iyileşen bir hasta yeniden bu virüse yakalanabiliyor.Dolayısıyla rehavete kapılmamak ve gevşeklik göstermemek gerekiyor. Sonra bu işin yerli ve yabancı uzmanları korona ile mücadelenin bir kaç yıl sürebileceğini, 2. Ve 3. Bir dalganın daha olabileceğini her akşam ekranlara çıkıp söyleyor.
İnsanlar bunu bildikleri halde alınan önlemlerden şikayetçi olmaya başladı.
Mesela 65 yaş üstü insanlar evde daralıyormuş. Daralsınlar. Daralmaları ölmelerinden daha iyi.
20 yaş altı nüfus da evde kalmaktan daralıyormuş.
Bazı sektörlerde iş hayatı aksamış.
Dükkanlar kapanmış. İşsizlik artmış.
Ülke olarak içinden geçtimiz süreç savaştan farklı bir süreç değil.
Allah korusun bir savaş olsa bu şikayetler olacak mıydı?
Kaldı ki devlet vatandaşına her türlü yardımı yapıyor. Bugüne kadar esnafa, çiftçiye, işsize,emekliye, sanayiciye, yoksula ve geliri olmayanlara devlet Cumhuriyet tarihinde görülmeyen yardımları yaptı ve yapıyor. Bir kaç gün önce Hazine ve Maliye Bakanı şu ana kadar devletin 200 milyar yardım yaptığını açıkladı. Yani 200 katrilyon.
Daha önce Sağlık Bakanı Dr.Fahritten Koca korona ile mücadele için 7-8 haftalık bir süreden söz etmişti.Bakan beye göre o süre Haziran ayının sonunu işaret ediyordu.
Sağlık Bakanı iyileşen hasta sayısının artmasından sonra da yaptığı açıklamada “Milletimiz tedbiri elden bırakmasın” dedi. Yani “Evde kal. Evde hayat var.Sosyal mesafe ve izolasyon”dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’da bir hafta kadar önce okullarla ilgili A,B,C planları üzerinde çalıştıklarını söyledikten sonra, önümüzdeki Eylül’le ilgili çalışmalar yaptıklarını açıklamıştı.
Her iki bakanında söylemek istediği şu: “Korona ile mücadele uzayabilir. Rehavete kapılmamak lazım.”
Amerika’da yaşayan bir Türk profesör ise vehameti daha açık anlatarak şöyle dedi:” Bu virüsü taşıyıcılar birbirine bulaştırıyor. Çıkıyorlar dışarıya. Türkiye’de normale dönüş başladımı vaka sayısı artacak. Yaz geliyor. Maske takacaksın. Ama virüs tamamen ortadan kalkmayacak. Yüzde yüz bunu garanti ediyorum. Günde 90-100 kişinin öldüğü Türkiye’de ölüm sayısı artabilir.”
Bu Türk profesör şunu diyor.
“Aman dikkat edin.Bu virüs rehaveti fırsata çeverir ve insanları öldürür”
Bilim Kurulu Üyelerimizde aynı şeyi söylüyor.Kurulun siyaset üstü değerli üyeleri Prof.Dr.Hasan Tezer “Tedbiri elden bırakmazsak Haziran’ın sonu gibi rahatlama olabilir” diyor. Prof.Dr.Alpay Azap “Gerçek vaka sayısı iki katı olabilir” diyor.Bilim Kurulu üyesi olan başka bir profesör Tevfik Özlü “Aman dikkat. Bu işi gevşetirsek kurallara dikkat etmezsek vaka sayısı artabilir” diyor.
Rehavete kapılmamak ve gevşememek lazım. Alınan tedbirlere sıkı sıkıya bağlı kalmak lazım.Dışarıya çıkmak için de acele etmemek lazım. Bu konuda devlet üzerinde baskı kurmamak lazım.
Sonra şükredelim.. Devlet, her türlü derde deva olmak için yanımızda ve bizleri bekliyor.
Aman sabır.. En azından yıl sonuna kadar sabır.
Kendimizi bu gerçeğe göre hazırlayalım.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.