Sorumlu veli
19 Kasım 2014, Çarşamba 08:30Eğitimin insan hayatı için ne denli önemli ne denli gerekli olduğunu uzun uzadıya anlatmaya bu sayfalar yetmez.
Hayatımızın her anını ve her saniyesini zaten eğitimle ilgili bir işlevi yaparak yürüttüğümüzün farkına varmaktır/vardırmaktır eğitim.
Farkına varmaktır çünkü hepimiz hayat boyu öğrenciyiz.
Beşikten mezara kadar ilim öğrenmenin vurgusu yapılmışsa ve ilmin Çin’de de olsa gidip öğrenilmesi gerektiği(uzaklığa aldırmadan) Hz. Peygamber tarafından belirtilmişse (sorumlular olarak) bizler de öğrenmenin yaşı yoktur diyerek; öğrenmek araştırmak ve ilmin peşinde koşmak zorundayız.
İlmin ve ibadetin peşinde koşmayan dünyaya geliş gayesini anlayamadığı gibi cehaletinde pençesine teslim olur.
Hâlbuki cehaletin en büyük düşmanı İslam’dır.
Öğrenmek araştırmak ve bunu hayat boyu devam ettirmek ilmin ve irfanın peşinde koşmak sadece erkeklere mi has bir durumdur?
Hiçbir şekilde ayırt edici olmaksızın beşikten mezara kadar ilim öğrenmek gerektiği belirtildiğine göre; bazı yörelerimizde uygulanan ve kız çocuklarına karşı konulan engel kota “okula gidip de ne yapacak bu yaştan sonra sözü” elbet İslami bir tavır, hareket tarzı ve düşünce biçimi olmayıp, kişinin kendince bahane olarak uydurduğu bir saçmalıktır.
Kız çocuklarını okula göndermek onların eğitim ve öğretimleri ile ilgili hususlarda gereken tedbirleri almak, hem devletin hem de velilerin anne babaların sorumluluğundadır, bilhassa vicdani olarak.
Şimdi meseleye girmeye çalışalım. Dünyaya geldiklerinde sevinen bizler evin süsü olan çocuklarımıza karşı gerçekten görevlerimizi istendik hale getirebiliyor muyuz? Sadece çocuğun doğması bizim beklentimizi karşılayan bir durum mudur? Bir ağaç bile yetişebilmesi için gereken her tür fenne uygun bilimsel araştırmalar nezdinde, sağlıklı yetişmesi ve daha iyi ürün alınabilmesi için bakıma sulamaya gübrelemeye ve mevsimine göre tedbirler almaya ihtiyaç duyuyorsa ve yapılması gerekenleri yaptığımızda da, meyvelerini ikram için salkım salkım sunuma hazır hale getirip gölgesinde de yer veriyorsa, aynı tedbirlerin de insan(lar) için alınması gerekmez mi?
Vereceğimiz cevap elbette alınması gerekir/alınmalıdır şeklinde olacaktır. Ama bu sözler ne yazık ki; havada kalabiliyor bazen. Çünkü bazı ailevi meseleler, hayatın zorlukları, anne babanın aynı anda evden ayrı kalarak çalışma koşulları, gereğince vakit ayıramama ya da velilerin ben ilkokul mezunuyum (ya da değilim )gibi sebeplerle yeterince ilgi gösteremedikleri, bu ilgisizlik karşısındada çocukların sanki “saldım çayıra Mevla’m kayıra” durumuna düşmeleridir.
Bilinmelidir ki; Tahsil düzeyi ne olursa olsun her anne baba çocuğunun okuyup adam olmasını talep eder. Daha doğrusu ister. Bunun hayalini kurar. Ben okuyamadım bari çocuğum okusun/ceketimi satar yine okuturum, hatta öğretmene/okula olan güvenden dolayı eti senin kemiği benim gibi bilhassa Anadolu’muza has bu sözleri her velimiz ya söylemiş ya da duymuştur.
Peki, söyleyen bunun farkına varmışta(belki de geç olsa da)çocuklarımız acaba bunun farkındalar mı? Yani kendilerine sunulan imkân ve fırsatları nasıl değerlendiriyorlar? Bu konuyu başlı başına başka bir başlık altında işleyeceğimizi belirtelim. Şimdilik sadece sorumluluk babında “velilerin rollerini” bu bahsimizde ele alacağız.
Bir Veli’nin çocuğuna bırakacağı en güzel miras ne olabilirdi? Desek, cevabınız ne olurdu? Bu kimine göre mirastır, kimine göre para mal mülk gibi şeylerdir. Kimisinin de hayata bakış açısı ve beklentisine göre vereceği cevabı, mutlaka başka başka olacaktır. Hz. Peygamber;”Çocuklarınıza ikram ediniz, edep ve terbiyesini veriniz” buyurduğuna göre aslında sorunun cevabını da bizde bulmuş oluyoruz. O halde edep ve terbiye anne babanın bırakacağı en güzel mirastır ve arkasında hayırla kendilerini anacak bir evlattır.
Evimizin süsü ve gözbebeği aynı zamanda bizim için birer imtihan olan evlatlarımıza hem dünyalarını hem de ahretlerini kazandıracak bir eğitime anne babalar olarak ne kadar hazırız? Hazırlıklıyız? Evlenmeden önce hiç bunların planlaması yapıldı mı? Mesela eş adayları birbirleriyle evlenmeden önce çocuğun eğitimi konusunda bilgi sahibimi idiler? Bir planlama yapmışlar mıydı? Nasıl bir eğitim verelimde evladımızın dünyası da ahreti de kurtulsun demişler miydi? Aynı şekilde kendi anne babaları da kendileri için böyle bir kaygı taşımışlar mıydı?
Bilinmelidir ki; Eğitim asla ihmale gelmez. Günümüzün ağırlaşmış şartları karşısında her evde insanları esir alan ve kendilerine bağımlı hale getiren, insanı adeta kendi dünyasından kopartan ve başka başka gezegenlere sürükleyen teknoloji harikası aletlerin çekiciliği, göz bebeğimiz olan evlatlarımızı, zamanında alınamayan tedbirsiz hareketlerimiz sonucunda, onları bizden birer ikişer koparmakta/almakta (hatta bizleri de) ve insan kendi yaptığı makineye esir olabilmektedir. Diyorum ki; Sayın Velilerimiz evlat sahibi olmakla iş bitmiyor, asıl mesele onların çağın donanımlarıyla iyi yetişmesini sağlamak ama bunu yaparken de asla değerlerimizden vazgeçilmemesi ve kültürümüzün devri ile dinamiklerimizin korunmasının sağlanması gerekir. Tabi bu arada devletinde yerine getirmesi gereken asli görevleri olduğunu da, hatırlatmak isterim.
Evlatlarımızı güzel ahlaklı ve dindar nesiller olarak yetiştirmek, dini bilgilerini uygulayıcı hale getirmek ve onlara güzel örnek olmak ”ağaç yaş iken eğilir” atasözümüzü de güçlendirici kılmaktadır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.