SU GİBİ AZİZ OL
28 Temmuz 2017, Cuma 08:14Birine su ikram ettiğimizde bu sözü çocukluğumuzda çok duyardık. Çünkü Osmanlı nesli suyu aziz ve kutsal addetmiştir. Bu anlayışın temelinde de Kur’an-ı Kerimde ve Hz. Peygamberin sünnetinde suya verilen önem ve konuya çekilen dikkat yatmaktadır.
Cenâb-ı Allah: “Biz her canlıyı sudan yarattık”([1]) buyururken, Peygamber Efendimizde suyun hayat kaynağı olduğu, susuz hiçbir canlının yaşayamayacağı hususlarına dikkat çekmiş ve suya hürmet edilmesini, ölçülü kullanılmasını, israf edilmemesini, büyük bir nehirde bile abdest alırken suyun normal kullanılmasını, su hayrı yapanların farklı sevap ve mükâfat alacaklarını… haber vermiş, suları kirletenlerin iflâh olmayacaklarını, Allah’ın rahmetinden mahrum kalıp gazabına uğrayacaklarını bildirmiştir.
Peygamberimiz bir gün Sa’d ibni Ebi Vakkas’ın fazla su kullanarak abdest alışını görmüş ve: “Ma hâzâ isrâf ya Sa’d?- Bu israf nedir ya Sad, Nil Nehrinden bile abdest alsan yine de suyu israf etme” buyurmuştur.
Cenneti tasvir eden bütün ayetlerde, “ağaçların altından akan sular” dan bahsedilir. Bugün uzayda hayat olup olmadığını araştıran bütün çalışmalarda ilk aranan şey sudur. Çünkü susuz hayat mümkün değildir. Necip Fazıl merhum konuya şöyle dikkat çekmiştir:
Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce
Fethi Mübin’le vatanımız olan Anadolu’yu seven insanların dilinden “Aziz vatan, Cennet vatan” gibi sözcükleri çok duyarız. Hakikaten bir alttaki enlemde sıcaktan, bir üsttekinde de soğuktan durulmaz. Her yönüyle gerçekten dünya cenneti olan yurdumuzun “Anadolu” diye adlandırılması da suyla ilgili bir efsaneden kaynaklanmaktadır:
Anadolu’ya ilk gelen 40 Türk yiğidi yolda çok susamışlar, ciğerleri yanmış, kavrulmuş ama bir suya rastlayamamışlar. Önlerine bir kova suyla bir kadın çıkmış, o bir kova sudan hepsi içmiş, kanmış, doymuş, fakat mübarek nene hâlâ ısrar ediyor “için” diye. Onlarda bu ısrarlar karşısında bazıları da karınlarını göstererek “Ana dolu- Ana dolu” yani midemiz haddinden fazla doldu sağol demişler ve bu söz çok tekrar edince bu vatana isim olmuştur.([2])
Bu Alp Erenlerin soyundan gelip, Anadolu Selçukluları, Osmanlılar diye büyük devletler kuran insanlar suyu aziz bilmişler, kadrini kıymetini hakkıyla takdir etmişler ve onların medeniyetine “Su medeniyeti”([3]) denmiştir. “Miyahiye” adı altanda suyla ilgili eserler telif edilmiştir. Osmanlı’nın rumuzu, alamet-i fârikası, suyla en çok irtibatı olan ve bin yıldan fazla yaşayabilen çınar ağacıdır.
Bir asır öncesine kadar çeşmeleriyle, sebilleriyle, lüleleriyle, kuyularıyla, kurnalarıyla, kovalarıyla, kırbalarıyla, kemerleri, su yolları ve yalaklarıyla, değil insanların hayvanların bile susuz kalmaması için kabirlere bile yapılan susaklarla, suyla alâkalı vakıflarıyla… bu medeniyetin izlerini fazlaca görmek mümkündü ama, onların vefasız torunları olan bizler, yenilerini yapamadığımız gibi, aldığımız mirasa da sahip olamadık, estetik yapıları ve kitabeleriyle ve sanki gözü çıkarılmış insanlar gibi, akmayan, borusu sökülmüş, kitabeleri kırılmış… bazılarına hâlâ rastlanmaktadır.
Bunların bânileri ve vâkıfları (yaptıranları) da her halde kabirlerinde melul, mahzun ve mükedder bir durumda, belki de bizlere beddua etmektedirler.
Âli duyguların tezahürü neticesi ortaya çıkan bu medeniyetin yok olup gitmesi, sadece ihmal ve aldırmazlığın neticesi olmamış, Bilâkis “aslını inkâr eden haramzadedir” sözünde olduğu gibi, bir reddi miras, bir kin ve gayz neticesi olmuştur.
Harf inkılabından sonra sadece İstanbul’un Süleymaniye semtinde, 2000 çeşme kitabesinin kırılıp, silinip, yok edildiğini bir Alman sosyolog eserinde hayret ve dehşetle kaydetmektedir.([4])
1902 de getirilen ve 126 çeşmeden akıtılarak İstanbul halkının hizmetine sunulan Hamidiye kaynak suyundan, bugün sadece 12 tanesi([5]) akmakta, o da son zamanlarda gösterilen bir gayretin neticesidir. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde bugün parası olmayan bir fakir mübalağa olmasın Kerbelâ gibi susuzluktan ölebilir. Çünkü sokak çeşmesi diye bir şey kalmamış. Ancak Allah bânilerinden razı olsun camilerin önlerinde çeşmeler ve tuvaletler mevcuttur.
Konya’mızın bu hususta farklı bir yönü olduğunu da burada belirtelim. Takriben her 700 metrede bir tatlı su çeşmesi insanların hizmetine sunulmuştur. Allah yapan ve yaptıranlardan razı olsun. Su gibi aziz olsunlar.
Üç nesneden zâil olur kaygu
Yeşil yaprak, güzel sûret, akar su
Denmiş ama, insan bugün bunlardan hiçbirinin kadrini kıymetini takdir edemeyip, hor ve hoyratça harcadığı için, dünya meşhur tabirle “küresel” bir felakete doğru gitmektedir. Sırf Avrupa mukallitliği uğruna, 100 gr. idrarın arkasından klozetin mandalına basıp 10 litre su harcayan bizler, bugün susuz kalmanın vahâmetiyle karşı karşıyayız. Avrupalı onu yapıyor ama, onlar su kaynakları yönünden bizden çok zengindirler.
Başta Viyana gibi birçok şehirlerde su bedava verilmekte, sosyal devlet olmanın gereği olarak, su parası diye bir şey bilinmemektedir. Dünyada hiçbir şey sonsuz değildir. İsrafın sonu mutlaka iflâstır. Her işte, her hususta normal ve orta yolun benimsenmesini Peygamberimiz tavsiye ediyor. Cenâb-ı Allah’da: her işte israfa kaçanların, ölçüsüz davrananların Şeytanın arkadaşları([6]) olduklarını bildirmiştir. Suyu ölçülü kullanalım, su gibi aziz olalım inşallah.
Dipnotlar:
1- Enbiyâ Sûresi, 30.
2- Mehmet Önder, “Bitmez Tükenmez Anadolu”, Sümerbank Kültür Yay. 6/111 Ankara 1970, s. 6-7; Türk Edebiyatı Dergisi, Nisân 2005, s. 67; Nezihe Araz, “Anadolu Erenleri”, Özgür Yayınları, İst. 2000, s. 462.
3- Mustafa Armağan, “Osmanlının Kayıp Atlası”, Da Yay. 2005, İst. s. 230, 235, 237.
4- Sur Dergisi, sayı 225, s. 29; Osmanlı çeşme ve sebilleri ile ilgili bilgi için bkz: İsmail Hâmi Dânişmend, “Tarihi Hakikatler”,Tercüman 1001 Temel Eser. c.2, s.257,545,256.
5- Melih Aşık, Milliyet Gazetesi, 24. 05. 2002.
6- İsrâ Sûresi, 27.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.