SUSSAM GÖNLÜM RAZI DEĞİL
06 Mart 2019, Çarşamba 08:36Sussam gönlüm razı değil, konuşsam etkili olmuyor. Bilmiyorum ne olacak bu durum. Fakat yinede diyorum ki; Yusuf, söyle bildiklerini usulünce paylaş ki; ister katılırlar ister katılmazlar, hiç değilse duymuş olurlar, belki içlerinden ya da kinlerinden tamam doğrudur diyemeseler bile,en azından yazılanları bir kez daha düşünme ve vicdan yapmaya cesaret gösterip inatlarından vazgeçerler. Okuduğu tarihi bir romanı tarih kitabı gibi zannedip bir şey bildiğini sananlar, işlerine gelmeyince küplere biner, ipe sapa gelmez düşünceleriyle ve etrafa saldırganlıklarıyla, kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Bunlar kendi tarihinin gerçeklerini çarpık düşünceli ve din düşmanı tek taraflı kalemşorların yazdıklarıyla değerlendirip ortaya bir şey koyduğunu zannederler, bilmezler ki; tarih bilgi ve belge bilimidir. Tarih gerçekten vicdanlı kalemlerin elinde değerini bulur. Tarihide kendi çarpık düşüncelerine alet etmek meraklısı sözde siyasetçiler de, öğrendikleri birkaç konuyu kendi kısır düşünce çapında yorumlayıp birden tarih âlimi oluverirler.
Ağızlarından boş sözler, kafalarında saçma sapan söylencelerle şu insanoğulları birbirlerini benzer yaratılanlar gibi değil, canavarlar, şeytanlar gibi gördüler ve yiyip durdular diyen, Bernard Shaw haksız mı bu sözü söylemekle? Nitekim Einstein; ”ön yargıyı kırmak atomu parçalamaktan daha zordur “diyerek bu konuyu böyle izah eder.
Allah insanlar hakkındaki hükmünü bütün ömürleri bittikten sonra veriyor da, biz aciz insanlar, kim oluyoruz da, onları bir kez görmekle, iki üç yazısını okumakla, birkaç dedikodu dinlemekle, haklarında hüküm verebiliyoruz(Dale Carneige) diyen ne kadar da doğru konuşmuş. Yani işimiz gücümüz dedikodu, gıybet, kusur aramak, onu bunu çekiştirmek, küçümsemek, boş gurur ve kibir taslamak, en iyisini ben bilirim havasına kapılmalar. Behey gafil neyine güveniyorsun. Cüzi iradenle neyi halledebileceksin ki, kendini küçük dağları ben yarattım havasına kapılıyor ve kendini ulaşılmaz biri zannediyorsun. Everest tepesine çıkmakla buradan büyük olduğunu mu ilan ediyorsun. Sen bi ölümlüsün, Muhtaçsın Yüce Yaratana. Elinden ne gelir senin. Tamam, herkesin kendine özgü bir fikri var. Aklı var. Düşünce sitili var. Hoşlandığı hoşlanmadığı hatta nefret ettikleri var, fakat ilişkilerin ve insanlık örneklerinin de hayatta devam ettiği canlı örnekleri var. Bir siyasi fikir ayrılığı yüzünden ben; bir insanı tanıyım ya da tanımayım neden onu kırayım ki. Neden onu boş yere üzeyim ki. Neden tanımadığım insanlar hakkında ileri geri konuşayım ki. Değer mi üç günlük dünya kaygısı için. Her zaman söylediğimi yine tekrarlıyorum. İnsanca, gücünün yettiğince, dilinin döndüğünce konuş şayet biliyorsan. Yoksa oku ve öğren. Ya da araştır. Tartışmanın bir üslubu vardır. Konuşmanın olduğu gibi. Her kafadan bir ses gelirse kimse bir şey anlamaz. Konuşulanlar mantıklı ve düzeyli olmalı. Yarım yamalak bilgiler ne doyurucu olur, ne de bir fay da sağlar. Bakın hepimiz hayat boyu öğrenciyiz. Bu durum hem beşikten mezara kadar değil mi? öğrenmenin yaşı yoktur bunu herkes bilir, Bir arkadaş hangi fikri savunursa savunsun lakin bunu sunmasını bilsin. Evine misafir gelene karşı gösterdiğin tutum nasıl ki kişinin karakterini ve ruh dünyasını ortaya koyarsa, söylediğin fikir ve düşüncelerin de savunduğun değerlerde senin karakterini ve insana insanlığa topyekun bakış açını ortaya koyar.Bir insanın en büyük sermayesi karakteridir.Onun okudukları da onun karakterini belirler.Karakter oluşmadan hayata karışanlar,sonunda vicdanlarını da yitiriyorlar.Sen ne kadar iyi bildiğini övünsen de senin değerin karşı şahsın seni anlayabildiği kadardır.Sözlerinle söylediğini ruhundan atamamışsan düşüncende kendine esir olursun.İnsanın maşrapası küçükse deryayı suçlamaya hakkı var mı?İnsan ların ruhlarından atmaları gereken iki şeyden biri imansızlık diğeri de bencilliktir,ve kişinin kıymeti onun dilinin altında ve kalemindedir.Bana kalemşor dediler,küçümsemeli olarak.gurur duyarım.eğer ben yazılarımla arkadaşlarıma hiçbir bencil dava gütmeden ve sırf Allah rızası gözeterek menfaat peşinde koşmadan ve bunu dahi aklıma bile getirmeden hizmet edebiliyorsam kendimi bahtiyar hissederim.Sözü kadir kıymetini bilene söylemek gerekir,şalgam pazarında cevher satılmazmış.Allah’a şükür yazdıklarımı eksiklerimle beraber faydalı bulan arkadaşlar olduğunu biliyorum.Gayem bu köşeyi kardeşlik paylaşım köşesi ve bilmediklerimizi birbirimizden öğrenme köşesi yapmaktır.Değilse kendi nefsi arzularını tatmin güdüsü peşinde olanlardan değilim.Gönlünde kin ve haset taşıyan insan inanın huzurdan uzaktır ve kendine eziyet ediyor demektir.Keşke bilseydik ki; bizim en hakiki ve tehlikeli düşmanlarımızın hırs haset ve kıskançlık olduğunu. Ego tehlikeli ve tatmin olma ister. Nefsaniyettir bencilliktir. Doğruları konuşalım diyoruz fakat biz ön yargılardan kurtulamadığımız için gerçekten doğruyu bilmiyoruz. Herkes kendine göre doğru budur ve benim doğrumda budur diye dayatır sonra söylemleri ben doğruları söylüyorum yerine, aşık olan insanın aklının tatile çıkması gibi, içimizden atamadığımız saplantılarımızı birbiri ardına sapan taşı fırlatır gibi atarak(söyleyerek) rakibimiz gibi gördüğümüz, kendimiz gibi düşünmeyen insanı ufaltarak ezmeye, gurur ve kibirle küçümsemeye hatta alaya almaya, hatta bir çocuğa bile söylenmeyecek sıfatlarla hakir görmeye çalışır ve bundan da zevk duyarsak, işte o zaman biz kendimiz olmaktan çıkarız. Kimseyi küçük görmemek gerek. İnsanların değeri Allah’a olan inanç iman bağlılıkları takvaları ölçüsündedir. Yapanla yapmayan bir olur mu? Takva yönü kuvvetli olanın yeri Allah indin de daha yüksektir. Öyleyse eğri otur ama doğru konuş demişler. Doğru bilinirse yanlış da bilinir. Fakat önce yanlış bilinirse doğruya ulaşmak güçleşir. Nazım Hikmete inançsız derler.1957’de Bükreş’te “kardeşim bu akşam kadir gecesi, beni camiye götür”diyerek herkesi şaşırtmış içindeki bir hasreti bir birikimle dışa yansıtmıştır. Demek ki çok sevebileceğimiz bir cümle sevmediğimiz bir adama dahi ait olabiliyor. Bakın Nazım Hikmet 1921’de ağa camiinin yalnızlığını hüznünü içinde şöyle dile getirir.
Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen;
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen.
Bakarsın bugün kızdığın kişi yarın en samimi arkadaşın olabilir. Ben derim ki; dış görünüşe göre değerlendirmeler yanlıştır. Yanıltır. Hele peşin yargılar hele mesnetsiz atıp tutmalar garezli kinli suçlamalar. İnsanın sahip olduğu iç dünyasının yıkılmasına, içinde bir sır gibi sakladığı bazı güzelliklerin bile kaybolmasına sebep olabiliyor. Hem hayatta kendimizin deneyimli olduğunu söyleriz, hem de, aldanışımızın farkına varamayız. İnsanları hor ve hakir görmek onları küçüksemek insanın ruhi dengesini de bozar, hatta psikolojisini de yıkar. Eğer bir insanın aklı ve yüreği katılaşmış ise, işte o in san istemediği her şeyi yapar. Ağzından çıkanı kulağı duymaz, kendini kaybeder. Hatta hırsından etrafa zarar verir. Hz. Peygamber “Bir kimseye şer olarak, bir insanı küçümsemesi yeter”buyurur. İmamı Şafi’ “ben hiç bir zaman kendi zihnimin herhangi bir şeyde, herkesinkinden daha olgun olduğunu sanmadım” demiştir. Bize; insanlara karşı bakış açısında en güzel ve en yüce örnek Hz. Peygamberimiz olmuştur. Abdullah Bin Nuaym adında birisi çok hoş sohbet çok latifeli, fakat içkiyi de çok severmiş. Peygamberimiz hoş sohbetliğinden dolayı onu çok sever zaman zamanda aratır onunla sohbet ederlermiş. Bir gün Abdullah Bin Nuaymı sarhoş iken yakalamışlar ve getirmişler huzura. Hz.Ömer”ne kadar da içiyor, bu adamın yaşaması doğrumu” diyerek öfkesini belli etmiş. Hz. Peygamber duruma müdahale ederek” Ya Ömer, onu azarlama. Allah’a(c.c.) yemin ederim ki, onun hakkında kesin olarak bildiğim bir şey varsa, o da Allah ve Resulünü çok sevdiğidir. Konuşmanın önündeki en büyük engel suçlamadır. İnsanı yönlendiren ve yöneten ruhundaki gizemli dünyası değil mi?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.