TAKVA ÜZERE YAŞAMAK
22 Ocak 2018, Pazartesi 07:17Takva ve Allah sevgisi olmayan yerde gerçek huzur ve mutluluğu bulmak mümkün değildir. Allah’ın rızası ve dünya-ahiret mutluluğu, ancak takva ile mümkündür. Takva ve Allah sevgisi olmayan yerde gerçek huzur ve mutluluğa ermek mümkün değildir.
Bu konuda merhum Mehmet Akif ne güzel demiştir:
Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yürekler çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan’ın
Ne ahlâkın kalır tesiri katiyen ne de vicdanın.
Hasan-ı Basri (r.a.) takva hakkında: “Zerre kadar takva sahibi olmak bin nafile namaz ve oruçtan daha hayırlıdır.” diyerek takvanın önemini vurgulamıştır.
İnsanın Allah’tan korkması, isyandan ve her türlü günahlardan kendini muhafaza etmesine takva diyoruz. Takva, insanın bütün benliği ile Cenâb-ı Hakk’a dönmesi ve O’nun emri dairesinde hareket etmesidir.
Cenâb-ı Hakk, Hucurât Suresi, 13.ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur.
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerliniz, en çok takvâ sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”
Allah Rasûlü (s.a.v.) birgün Medîne-i Münevvere’deki çarşılardan birisine uğramıştı. Çarşıda siyahî (zenci) bir köle müzâyede ile satılıyordu. Köle:
“–Beni alacak olan kişiye bir şartım var” diyordu. Alıcılardan birisi:
“–Nedir o şart?” diye sordu. Köle:
“–Benim farz namazları Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in arkasında kılmama mânî olmayacak” dedi.
Adam bu şartı kabul ederek köleyi satın aldı. Rasûlullah (s.a.v.) her namazda gözüyle bu köleyi arardı. Birgün yine baktı fakat göremedi. Sahibine:
“–Kölen nerede?” diye sordu. Sahâbî:
“–Ey Allah’ın Rasûlü, o hummaya yakalandı” dedi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz ashabına:
“–Kalkın onu ziyarete gidelim” buyurdu.
Birlikte kalktılar ve siyâhî kölenin yanına gidip geçmiş olsun ziyaretinde bulundular. Birkaç gün sonra Allah Rasûlü (s.a.v.) kölenin sahibine: “–Kölenin hâli nasıl?” diye sordu. Sahâbî:
“–Ey Allah’ın Rasûlü, onun ölümü yakındır” cevabını verdi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) kalkıp kölenin yanına gitti ve ölmek üzereyken yanına vardı. Köle o esnâda vefât etti. Peygamber Efendimiz onun yıkanması, kefenlenmesi ve defnedilmesiyle bizzat ilgilendi. Ashab-ı kirâm bu duruma çok şaşırdılar. Muhâcirler:
“–Biz vatanımızı, mallarımızı, âilemizi terk edip buralara geldik; hiçbirimiz şu kölenin Rasûlullah’tan gördüğü îtibârı ne hayatında ne hastalığında ne de ölümünde görmedi” dediler. Ensâr da:
“–Allah Rasûlü’nü barındırdık, yardım ettik ve mallarımızla onu destekledik ama habeşli bir köleyi bize tercih etti” diye düşündüler. İşte bunun üzerine yukarıda geçen Hucurât Sûresi’nin 13. âyet-i kerimesi nâzil oldu. Onlara, bütün insanların aynı anne babanın evlâtları olduğu hatırlatılarak faziletin takvâ ile ölçüldüğü ve takvânın ne kadar üstün bir haslet olduğu anlatıldı.(Vâhıdî, s. 411-412.)
Takvâ üzere yaşayanlar, sabır ve tahammül ile dünyada Allah'ın dinini uyguladıkları için, hem dünya hem de Ahiret yurtlarını kazanan ve böylece kurtuluşa ulaşanlardır. Saadetlerin en büyüğü, en yükseği takva ile amel-i salihtir. Kur'an'da takva, her hangi bir tehlikeden değil, Allah'ın azabından ve insanı bu azaba sürükleyecek günahlardan korunma anlamına gelir.
Takvâ, bir insanın Allah’ın bütün emir ve yasaklarına harfiyen uyup bu hususta titiz davranması, bütün benliği ile Allah’a yönelerek kendisini Allah’tan alıkoyan her şeyden uzak durması demektir. Diğer bir tabirle takva, Allah'ın emir ve yasakları doğrultusundaki saf dindarlığı ifade etmektedir.
Gerçek huzur ve mutluluk için kalplere takva ve Allah sevgisini yerleştirip, her daim ve her yerde Allah’a isyan etmekten uzak duralım.
Gönülden Muhabbetlerimle…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.