TEVEKKÜL ETMEK İMANI ARTIRIR
30 Mayıs 2016, Pazartesi 08:47Rasûlullah (s.a.v.), üç yetim yavrunun ihtiyaçlarını karşılayan kişinin, gecelerini ibadet, gündüzlerini oruçla geçiren ve her şeyini fedâ ederek gece gündüz Allah yolunda koşan kişi gibi sevap kazanacağını beyan etmiştir.(1)
Tâbiîn neslinin ileri gelen âlimlerinden Abdullah bin Mübârek Hazretleri (v. 181/797), varlıklı bir hadis âlimi idi. Dostlarıyla birlikte hac yolculuğuna çıkmıştı. Yol üzerinde bir kulübede yaşayan iki kız çocuğu gördü. Kimsesi olmayan bu çocuklar, açlıktan dolayı kulübe yakınlarındaki ölü bir kuş etini alıp yemek istediler. Bu duruma şahit olan İbnü’l-Mübârek Hazretleri, yolculuğa devam etmekten vazgeçti. Yanında bulunan bin dinar paranın yirmi dinarını Merv’e geri dönmek için ayırdıktan sonra, paranın geri kalan kısmını kız çocuklarına verdi. Dostlarının:
“–Neden böyle yaptın?” diye sormaları üzerine şöyle dedi: “–Bu yaptığımız, bu seneki haccımızdan daha sevaptır.”(2)
İnsanın her işinde Allah’a güvenmesi ve O’na dayanmasına tevekkül diyoruz. Allah’a tevekkül, Müminlerin niteliklerinden olup, bu inanç insana güç verir, kuvvet verir.
Elbette her şeyde olduğu gibi tevekkül konusunda da örnek alınacak yine Peygamberimiz (s.a.v.)’dir. Kur’an-ı Kerim Peygamberimiz (s.a.v.)’e her zaman Allah’a güvenmesini emrediyor ve şöyle buyuruyor:
“(Ey Muhammed) Karar verip azmettiğin zaman Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”(3) Ayet-i Kerime, önce istişare yapıldıktan ve gerekli tedbirler alındıktan sonra karar verilince artık Allah’a güvenip dayanılmasını emrediyor.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ve sadık dostu Ebu Bekir (r.a), hicret ederlerken müşriklerin takibinden kurtulmak amacıyla mağaraya sığınmışlardı. Amansız takipçilerin mağaranın kapısına dayandığını fark eden Hz. Ebu Bekir: “Ey Allah’ın Elçisi, eğilip bir baksalar bizi görecekler” diyerek endişesini dile getirmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): “Üzülme, Allah bizimle beraberdir,”(4)“Allah’ın yanlarında olduğu iki kişi hakkında neden endişe ediyorsun ki?”(5) diyerek arkadaşını sakinleştirmiş ve tevekkül anlayışını ortaya koymuştur.
Tedbiri terk ederek, sorumluluğu yerine getirmeden, sebeplere tutunmadan tevekkül olmaz. Böyle bir tevekkül anlayışı işin kolayına kaçmaktır, tembelliktir ve İslâm’ın ruhuyla asla bağdaşmaz.
Adil halife Hz.Ömer’den nakledilen şu örnek, İslâm’ın tevekkül ruhunu en güzel şekilde yansıtmaktadır;
Hz. Ömer, bir gün hiçbir iş yapmadan mescitte boş boş oturan ve vakitlerini öldüren kişilere ne yaptıklarını sordu. Onlar, ‘‘Biz Allah'a tevekkül ederiz, mütevekkilleriz’’ dediler. Hz. Ömer, ‘‘Çoluğunuza çocuğunuza kim bakar?’’ diye sorduğunda da, ‘‘Biz çalışmayız, çoluk çocuğumuza yakınlarımız bakar’’ cevabını alınca kızarak, ‘‘“Aksine siz hazır yiyiciler, müteekkillersiniz. Gerçek anlamda tevekkül eden, tohumunu yere atıp sonra Allah’a tevekkül edendir.’’(6) cevabını verdi. Böylece Hz.Ömer, çalışmadan, sebeplere sarılmadan, tedbir almadan ‘‘Allah böyle dilemiş, takdir-i ilahi buyurmuş... Kader!’’ deyip boş boş oturmanın, gerçek tevekkülle alâkası olmadığını öğretmiştir.
Bir gün Süleyman Peygamber (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da,"Bir buğday tanesi yerim" diye cevap verir. Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi diye?
Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. Karınca da, "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım" diye cevap verdi.
Yüce Allah (c.c) cümlemizi kul kapısına Muhtaç etmesin. Mü’min, gücü yettiği oranda çalışıp çabalamalı ve Yüce Mevla’dan istemesini bilmelidir. Fani olan dünyaya ve dünyalıklara değil, sadece Allah’a dayanıp güvenmelidir. Yüce Kitabımızın: “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman bu onların sadece imanını artırır. Onlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.”(7) şeklindeki buyruğu da bunun en güzel ifadelerinden biridir.
Efendimiz’in her gün evden çıkarken yaptığı şu duaya hep beraber amin diyelim:
“Allah’ın adıyla tevekkül ettim. Allahım! Ayağımızın kaymasından, şaşırmaktan, zulmetmekten zulme uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlığa uğramaktan sana sığınırız”(8)
Gönülden Muhabbetlerimle.
Dipnotlar:
1- İbn-i Mâce, Edeb, 6.
2- M. Said Hatiboğlu, “İlk Sufîlerin Hadis/Sünnet Anlayışı Üzerine” İslâmiyat, cilt 2, sayı 3, Temmuz-Eylül 1999, s. 13.
3- Ali-İmran, 159.
4- Tevbe, 9/40.
5- Buhari, Fedâilü’l-Ashâb, 2.
6- İbn Receb, Câmiu’l-ulûm, I, 441.
7- Enfâl, 8/2.
8- TirmizÎ, Deavât, 35.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.