TOPLUMSAL HASTALIKLAR
26 Aralık 2015, Cumartesi 10:25
Evlerimizde israfın alabildiğince görüldüğü, sürekli tüketim kompleksinde bulunulması,yeni çıkan bir şeye karşı hemen sahip olma doyumsuzluğu,insanların birbirine olan güvensizliği,egoizmin almış başını gitmesi,kıskançlıkçekememezlik,tahammülsüzlük,rüşvet,irtikap,iltimas,hoşgörüsüz bir topluma dönüşmemiz,dini değerlere lakayt kalma,en basit bir çözümde bile anlaşamama gibi durumlar,bizim toplumumuzun içine düştüğü hastalığın belirtileridir.Robert Kolejin açılışında misyoner Washburndiyorki;”Bu kolejin kuruluşu sadece bir hususu gerçekleştirmek içindir.O da Türk halkına Hristiyan eğitimi vermektir.” İşte batının diğer ülke insanlarına vurduğu darbe,öyle böyle darbede değil,felaket bir şey.Bünyeyi yavaş yavaş saran,damarlardan, önce ahengi bozmadan sinsice dolaşan,kalbi beyni zamanla etkileyip insanı kendi değerlerine düşman hale getiren,mankurtca bir anlayışı benimseten ve uygulatan durum.Fotoğrafböyle.Görüntüde sensin ama,fikirde düşüncede sen değilsin !Başkasının hizmetindesin.Hani bilirsiniz Kulu’da meşhurdur kerpiç evler ,belki şimdilerde pek kalmasa bile yinedebulunur.Bakımsız olanları zamanla temelden itibaren kendini belli eder.Dıştan alır nemini içine çeker çeker bakmışsınız alt kısımlar iyice güherçile olmuştur,üst kısımlarda bir şey yok ama aldırmaz,kaale almazsan birden temelin gücünü yitirdiğini görür yıkılışına şahit olursun.Atalarımız derler ya;”duvarı nem insanı gam yıkar”diye!.nemlenen gamlanan kim olursa olsun yıkılış kaçınılmazdır.
Bu durum açıkça şunu gösteriyor. İnsanımızın hangi kesimi olursa olsun bu batılı hayat tarzından etkilenmiştir. Çoban’daöyle, aydın dediğimiz kesimide öyle. Aydın dediğimiz okumuş yazmış kariyer sahibi bazı büyüklerimiz bile; bugün devlet yönetimlerinin uygulamada laik olabileceklerini, fakat insanların ise bir dini inancının olabileceği/ya da kabul etmeyebileceği konusunda dahi meseleye bakış açısından aralarında bir birliktelik, yada mutabakat gösteremezler. Bilmezlermi buinsanlar; devletler laik olabilirler ama her insanın bir inancı vardır, benimsediği değerleri vardır, inandığı değer verdiği oranda da, bu hassasiyetlerini inançlarını yerine getirme konusunda gösterirler. Hâlbuki bu konuda anayasal bir teminatta vardır, ama iş uygulama noktasına gelince maalesef öne çıkarılan bazı sivri söylemlerle bu durum bile tehlike diye lansedilir. Demem okayanı ülkenin insanıyız, kardeşizdostuz, hatta hısım akrabayız ama içimize salınan kafamızı karıştıran, zihnimizi bulandıran ve bizleri birbirimize karşı tahammülsüz duruma getiren kelime ve kavramların etkisinde kalarak, bugün altyapımızı oluşturan, ana kaynak olarak ele aldığımız hususlarda düşünce ayrılıkları, birer ayrık otu gibi beyinlerimiz sarmıştır. Medya dahi bugün bu işin içinde olup, toplumun inanç ve değerlerine karşı nerdeyse topyekûn bir saldırı içerisindedir. Medya basın özgürlüğü kuvvetini acımasız bir şekilde kullanabiliyor. Mesela bugün dindar kendi halinde mütedeyyin devletine bağlı vergisini veren askerliğini yapan vatandaşlık görevlerini yerine getiren insanımızadahi dinci tanımlaması yaparak, toplumun tahammülsüzlük boyutuna ulaşmasında baş aktörlüğünüsürdürmektedir. Hani anlarım kahveci gazozcu simitçi şinanay yavrum şinanay diyen şarkıcıyıda! bu “dinci” tanımını anlayamıyorum. Yahudi’nin de bir inancı var, Hristiyan’ında. Budist’indevar, Şintoisti de var. Bu inançlarını yaşayanlara damı dinci diyorlar yoksa sadece bu bizim insanımıza mahsus söylenilen bir kavram mı? Onu sizler bizden daha iyi bilirsiniz! Şimdi böyle diyenlere diyorum ki;sen benim inancımın kahyasımısın!benim inancıma burnunu sokma, diluzatma,inançlarakarışma,bunu şunu yap/yapma,şöyle böyle yapacaksın/yapmayacaksın deme hakkını nerden alıyorsun? Bu insana bir hakaret olmazmı?, hakaret olduğunu bilirlerde..işlerine öyle geldiği için,görevlerini böyle icra ediyorlar.Öyleyse bu oyunları toplum olarak kardeşlik bağlarını güçlendirerek çözmek zorundayız.Ünlü bir misyoner olan Louis Massignon Müslüman toplumları kastederek şunları söylüyor;” Onların her şeylerini tahrip ettik!dünya görüşleri dinleri mahvoldu.Artık hiç bir şeye inanmıyorlar,derin bir boşluğa düştüler.Anarşi ve intihar için olgun bir hale geldiler.”
İngiliz misyoner ajanı Thomas Edward Lawrance,Arapçayı, İslam dinini öğrenip kendini Araplara da Arap şeyhi olarak tanıtarak inançlarında gerekli tahribatı yaparak bize karşı isyana kışkırtmadımı ?Arap toplumlarını Osmanlı devletinden ayırıp İngiliz sömürgesi ne hazır hale getirmedimi ?eğer bu kandırılan insanlar inançlarında sağlam olsalardı bu tahribata karşı açıkça karşı koymaları gerekirdi .Bir başka misyoner olan LawranceBrowneise; ”eğer Müslümanlar birlik içinde olurlarsa, bu onlar için kurtuluş batı için lanetlenecek bir olay ve felaket olur. Eğer parça parça kalırlarsa zaman tesirsiz olarak hayatsürerler, Müslümanların etkisiz ve güçsüz kalmaları için birleşmemeleri, ayrı ayrı ve parça parça kalmaları lazımdır, Diyor..
Evet, sevgili dostlar o zaman şunu söyleyebiliriz; “birlik içinde olmak sağlam inançla mümkündür”,inanç sağlamsa korkmaya gerek yok. Emperyalizm neden ilk hedef olarak kendine İslam inancını seçmiştir,yukarıdaki açıklamalar bunun cevabını vermektedir.Bugün ülkemizde oynanan bölücülük oyununu batılılar destekleyerek toplumumuzun birbirine düşürülmesini,birlik ve beraberliğin bozulmasını,ırkçılık faktörünün öne sürülmesini( inancımızda yasaklandığı halde)kardeş kavgasına ortam hazırlanmasını niye istemektedirler ?bunu aşağı yukarı hepimiz biliyoruz da iş tedbir alma,tuzağa düşmeme oyuna gelmeme noktasına gelince ayrı baş çekiyoruz!.bir türlü bu huzuru sağlayamıyoruz.Batı emperyalizminin ahtapot gibi saran kollarına karşı keskin birer kılıç gibi olamıyoruz.Ben inanıyorum ki;düşmanın oyununa gelenler,kendi içindeki sağlam inanç yapısını bizzat kendileri yıkanlardır.Yani kendimize kötülüğümüz,bizzat kendi kendimizdendir.İnancı imanı sağlam olanlar bu oyuna gelmemişler,tarih boyunca da devletine milletine şucubucu ithamlarına rağmen bağlı kalmışlardır.Heybeliada konusunda sesini yükseltenler,Ayasofya söz konusu olunca niçin sessiz kalıyor suspus oluyorlar?.... evet misyonerlerin bu açıklama ve uygulamaları ile,bizim üzerimizde oynanan oyunların farkına varmalı ve düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. ”Amerikalılar tarafından meydana getirilen müesseselerde kendi tebaamızdan olan binlerce çocuğun Türk Hükümeti ve Milletine karşı dostane olmayan ve sadıkane olmayan hissiyatla donanmış olarak yetişmelerine müsaade edemeyiz.” Diyen devlet büyüğümüz haksız mı? İfadesi bize bu konunun hassasiyetini özetler mahiyettedir…
Herkese göre tedbirler farklı düşünülmekle beraber, ben burada bir siyasinin verdiği cevabı alıyorum. Diyor ki;” Misyonerliğe karşı en önemli tedbir, sağlam bir din eğitimidir.”(Not: isim belirtmedim)…Peki siz ne dersiniz?Bu ifadelere katılıyor musunuz?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.