Türk Eistein’ini anmadan geçmeyelim!
21 Nisan 2021, Çarşamba 09:2220.yüzyılda Yale Üniversitesi’nde, kendisine ”Tam Profesörlük” unvanı verilerek üniversitenin son üç yüz yıllık tarihinde “Tam Profesörlük” unvanını almış, üçüncü kişi olarak açıklanan en genç öğretim üyesi Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu’na ülkemizde de 1975 yılında özel bir kanunla ilk ve günümüzde bile -yaş olarak- en genç tek Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanı verilmiş yegane insandır. Doğumu 25 Şubat 1935- profesörlüğü 1 Temmuz 1963. Namı değer Türk Eistein’i Oktay Sinanoğlu... Çalışmaları ve başarıları bir köşe yazısına sığmasa da birkaç tanesini zikretmekle yetinelim; kimya, moleküler biyofizik, biyokimya, matematik... Atom ve moleküllerin çok elektron teorisi, çözgeniter teorisi, kimyasal tepkime mekanizmaları teorisi, mikrotermodinamik, değerlik kabuğu etkileşim teorisi gibi sayfalar dolusu çalışmaları, ödülleri, danışmanlıkları, başka görevleri olmuş olsa da “Türkçe, matematiksel yapısından dolayı en iyi bilim dilidir” demiş, bir Türk evladı olarak Bye Bye Türkçe, Hedef Türkiye gibi eserlere de imza atmıştır.
Bu değerli Türk bilim adamımız, Türkçe sevdalısı Oktay Sinanoğlu, Amerika’da 19 Nisan 2015’te yani bu yazıyı kaleme aldığım bu gün vefat etmiştir.
Çocukluğumda annemin elime okumam için tutuşturduğu kitapları vasıtasıyla tanıştım Oktay Sinanoğlu ile Türkçe hakkında, vatanım hakkında, görüş ve ufku hakkında esinlendiğim vatanperver bir değerimizdir o. Konuşmalarını dinlediğinizde sizden birisi gibi konuşan, üst perdeden görünmeyen, mütevazı bir kişiliktir. Bu hafta onu yad etmemin sebebi ise günümüzde de eksik bir şeyleri tamlayan tamamlayan yapısı olmasıdır.
“Zeki insanın hali başkadır” der, Anadolu insanı… Görüşü, bakışı, anlayışı… Sözleri, güneşin insanın ruhuna, bedenine işlediği gibi işler, ısıtır “Bir millet her nesilde yeniden doğar. Bir milleti yaşatan kendi gelenekleridir. Binlerce yıllık tarihinden süzülerek gelen kültürüdür” diyerek her an milli duygu ve düşüncelerin inşasında Türkçenin önemine vurgu yapan ve öyle yaşayan bir insanımız, bir değerimizdir. Bir konuşmasında “Aslında benim en büyük buluşum, İngiliz ve Amerikan numaralarıyla Türkçeyi yok etmek üzere yola çıktıklarını anlamam oldu. Modern dünyada bir ülkeyi sömürge haline getirmek için savaşla, topla uğraşmayacak, dilinden başlayacaksınız” diyerek, basit gibi görünen ama ne kadar etkin olan kültürümüzün, özellikle dilimizin kıymetini önemle vurgulamasıdır.
İnsanlara şimdi sorun “Türk nedir?”, “Türkiye ne demektir?” diye, inanın pek çoğunun cevabı pek hoşunuza gitmeyecektir. Oktay Sinanoğlu’nun buna da bir çözümlemesi olmuş “Bizde sahte çağdaş ve aydın sınıf yetiştirilmiştir. Her sömürgede böyle sahte bir aydın sınıfı yetiştirilmiştir. Bunlar kendi kültüründen kopuk, kendi halkından tiksinen, kendi kültürüne yabancı ama arada halkçılık edebiyatı yapan tipler yetişmiştir” diyerek durumun vahametini gözler önüne sermiştir.
Dünyanın saygı ile önüne eğildiği bu denli kıymetli insanlarımızın düşüncelerine ve fikirlerine bir nebze olsun hassasiyet gösterip, yaşantılarımıza aksettirmemiz gerektiğine inanıyorum. Daha da önemlisi, onları gönüllerde ve dillerde yaşatarak hem minnetimizi göstermek hem de gelecek nesillere daha sağlam bir dünya bırakmanın yollarını nakşetmeliyiz.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.