TÜRKLER (4)
12 Ocak 2017, Perşembe 07:39Moğollar yürüyen bir ordu şehir idiler. Savaşa diye çıktıkları zaman bir daha geri dönmemek üzere, 70-100 bin aile, kağnılar üstüne kurulmuş çadırlar içinde, kedisiyle, köpeğiyle, tavuğuyla, atıyla ineğiyle yürüyen ve geçtiği yerleri çekirge sürüleri gibi silip süpüren bir ordu idi. Geçtikleri yerlerde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmıyorlardı. (başarılarının bir sebebi de bu olsa gerek. Yenilseler her şeyleri, yani aile ve çocukları, kıymetli malları ve hayvanları yok olacak). Bunlardan Bayçu Han Konya’ya kadar gelmiş, Mevlana’nın sayesinde Konya’ya zarar vermemiştir.(1)
Moğolların o dönemde 1,5 milyon nüfusa sahip oldukları ve en çok 100 bin kişilik bir ordu çıkarabildikleri tahmin edilmektedir. Fakat hiç acımasız davrandıkları, savaş meydanlarına çoluk-çocuk katıldıkları, disiplinsizliği ve ihâneti aslâ affetmedikleri, at ve araba üzerinden inmeden çok uzun mesafelere gidebildikleri, diskli eyerler (at üstünde dönen eyerler) yapıp son sürat koşan atlar üzerinde bile geriye dönüp ok atabildikleri, etleri atın bedeni ile eyeri arasına koyup güya pişirerek yedikleri, aç kaldıklarında atlarının sütünden, çok susuz ve gıdasız kalırlarsa atlarının damarlarına küçük kamışlar sokup kanlarından faydalanmaları gibi sebepler yüzünden önlerine çıkan her zorluğu yenmesini bilmişlerdir.
Estirdikleri terör ve tedhiş yüzünden, dünyaya saldıkları korku ve psikolojik yıldırma ile kendileri 1,5 milyon nüfusa sahip olmalarına rağmen o dönemde 60 milyon nüfusa sahip olan Çin’i bile dize getirmişlerdir. Sâdece Bağdat’ta bir milyona yakın insanı acımasızca işkencelerle katlettikleri târihî rivâyetlerdendir. Meşhur Sosyolog İbni Haldun, dünyanın o günkü az nüfusuna rağmen 1 milyon 600 bin insanı öldürdüklerini kaydeder.(2)
İbnül Esir ve İbnül Ferec’e göre; estirdikleri terör ve tedhiş yüzünden insanlardaki Moğol korkusu o derecelere varmış ki; bir Moğol külâhını yüzlerce Harzemlinin arasına atsa, hepsi çil yavrusu gibi dağılırmış. Bir gün bir Moğol 17 Harzemli’yi bağlarken birisi “o bir kişi biz ise 17 kişiyiz, ya kaçalım ya öldürelim kurtulalım” gibi sözler söyleyince diğerleri “hayır olamaz öyle şey, o bir Moğol” demişler.(3)
Peygamberimiz ölmüş ve kokmuş bir köpeğin yanından geçerken, arkadaşlarından kimisi yönünü dönmüş, bazıları burnunu tutmuş, bazıları tükürmüş, O ise: “Ama ne güzel dişleri var” (4) buyurmak sûretiyle her şeyde iyi bir tarafı, hoş bir yönü görebilmenin yani pozitif olmanın müminin vasıflarından olduğunu hatırlatıvermiştir.
Merhum Nevzat Kösoğlu (1940-2013) bey de bu katliam ve kıtaller hususunda iyi bir taraf görüyor ve Moğollar böyle yapmasa, Türkler onların önünden kaçmasa ne Anadolu Türkleşir, ne İstanbul alınır, ne de Viyana kapılarına kadar varılırdı. “el hayru fîma vakaa” olan her şeyde bir hayır vardır Arap atasözünde olduğu gibi, bu olaylarda da iyi bir taraf görmüştür.(5) Hakikaten bu Moğollar sonradan işgal ettikleri devletlerin içinde erimiş, asimile olup Müslüman olmuşlardır.
Moğolların önünden Batıya doğru akan Türk boyları mayalarındaki asaleti buralarda tezahür ettirip, mevcut devletlerin ve idârecilerin gözüne girmek sûretiyle güçlenmişler, bilahare büyüklü küçüklü devletler kurmuşlardır. Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti, Mısır’daki Memlük Devleti, Ortadoğudaki Atabek devletleri ve Osmanlı Devleti bunlardan birkaçıdır.
Çok kalabalık nüfusa sahip Çinlileri bile yaptıkları akınlarla bîzar edip, 3000 km.lik Çin Seddi’ni yapmak mecburiyetinde bırakan Türkler, Müslüman olduktan sonra mert, cesur, dürüst, asker ruhlu ve disiplinli olmaları gibi bazı özelliklerinden dolayı diğer milletler arasında, kısa zamanda temayüz etmişler ve ırkçı olmayan Müslümanların gözdesi olmuşlardır.(6)
Abbasî Halîfeleri önce hassa ordularını, daha sonra da normal ordularının birçok birimlerini bunlardan teşekkül ettirmişlerdir. Öyle ki; bunlar diğer halk ile haşir-neşir olup bu âli duyguları, bu güzel ahlâkları bozulmasın diye, onlar için Bağdat yakınlarında Samarra Kışlası (daha sonra şehir olmuş) inşa edilmiş, hattâ yine bunların mayaları ve özellikleri bozulmasın diye Halîfe Mu’tasım tarafından, nefsânî arzularına düşkün, şehvetli Arap kızları ile Türk askerlerinin evlenmeleri yasaklanmıştır.(7)
Dipnotlar:
1-Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, Makaleler, Konya Büyükşehir Belediyesi Yay. Konya 2005. s. 82.
2-Osman Dilber, a. g. e. s. 161.
3-Necati Kotan “Cengiz Han”, Ankara 1976. s. 159.
4-Tahirül Mevlevî, “Mesnevi Şerhi”, Selâm Yay.Konya 1966. c. 4, s. 991.
5-N.Kösoğlu,“Türk Dünyası Târihi ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler”Ötüken Yay.Ank.1997s.80.
6-H.Dursun Yıldız,Türklerin İslâm Devleti Hizme.Girmeleri,Millî Kül.Deg.Mart 1977,sayı 3,s.32.
7-Mevlâna Güldestesi, Konya B. Şehir Belediyesi yay. No: 8, s. 123.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.