Tütünün Memleketimize Gelişi (1)
12 Şubat 2019, Salı 08:18Takriben bir asır sonra 1600’lü yıllara doğru Avrupalı tüccarlar tarafından Osmanlı diyarlarına sokulmuştur. İlk zamanlar “derde deva-emraza şifa” niyetiyle satılmış,(1)Avrupa’daki yanlış kanaat memleketimizde de geçerli olmuş ve uzun yıllar özellikle göğüs hastalıklarına iyi gelir inancıyla insanlara tavsiye edilmiş, gerçekle ters orantılı bir tutum içine girilmiştir. Fakat kısa zamanda maddi ve manevi zararları ortaya çıkınca 1610, 14 ve 18’inci yıllarda yasaklanan fetvalar ve fermanlar yayımlanmıştır.(2)
1633’te İstanbul’da çıkan, rüzgârında tesiriyle yayılan ve nerdeyse İstanbul’un yarısını yakarak çok büyük tahribata sebep olan ve tiryakilerin çıkardığına inanılan yangından sonra, Sultan Dördüncü Murat’ın fermanıyla kesin olarak yasaklanmış ve içenlere, kullananlara, ekenlere, ticaretini yapanlara idam da dâhil çok büyük cezalar uygulanmıştır.
Çayhaneler (kahvehaneler), demhaneler (meyhaneler) ayakta durduğu ve buraların müdavimleri içki içip sarhoş olup o haliyle tütün, çubuk, puro içmeye devam ettikleri müddetçe, bu büyük felaketlere sebep olan yangınların eksik olmayacağını, dolayısıyla buraların yıkılması, içki, kahve, tütün müptelalarının şiddetle cezalandırılıp bu alışkanlıklarından vazgeçirilmesi gerektiğini söyleyen devrin meşhur âlimi Kadızade ve taraftarlarının baskısıyla Sultan Dördüncü Murat başta olmak üzere, birçok padişah ve devlet adamı bununla mücadeleye girmiş,(3) birçok kişi idam edilmiş, küreğe mahkûm olmuş, hatta Bağdat Seferine giderken bile bu ağır cezalar uygulanmış, konaklama yerlerinde yasağa uymayanlar idam edilmiş, Bağdat fethedilmiş, zafere ulaşılmış ama tütün ve içki savaşında başarı sağlanamamış, kesin bir zafer kazanılamamıştır.(4)
Halk arasında kısa zamanda yayılan bu kötü alışkanlık, Osmanlı sarayında pek rağbet görmemiş, son dönem padişahlara gelinceye kadar sigara içen sultanlara pek rastlanmamıştır. Bilâkis şer’an yasak olan içki ve uyuşturucular gibi, tütün ve mamullerini hatta kahveyi bile o kategoriye sokup, kanunlar çıkarıp, zecrî tedbirler alan padişahlar bile olmuştur. Bunların başında da Sultan Dördüncü Murat gelmektedir.
Bazıları bu padişahın uygulamalarının da biraz aşırı olduğunu, en azından kahvenin yasak dışı bırakılması gerektiğini sözleriyle ve beyitleriyle dile getirmişlerdir. Bunlardan birisi bir beytinde şöyle demiş:
Kahve siyahtır nef (fayda)’i vardır bedene
Lânet olsun tütünü icat edene
Bu padişahın bu husustaki tavizsiz tutumu birçok fıkraya da konu olmuştur. Bunlardan bazıları “sigarayla ilgili fıkralar” başlığı altında ilerde anlatılacaktır. Bağdat Fatihi bu padişahın bu husustaki aşırı tutumunu tenkit edenler oluyorsa da bunun sebepleri de vardır, şöyle ki;
Naimâ Tarihi tütünün Türkiye’ye gelişini “Zuhur-u Duhan” başlığı ile 1606’lı yıllarda olduğunu duyurur. Tarihçi Peçevî İbrahim Efendi ise 1600 yılını gösterir ve şöyle der:“Tütünü 1600 senesi başlarında İngiliz keferesi getirdiler ve bazı emraz’a (hastalıklara) şifa olmak namına sattılar. Ehl-i keyften bazı yârân keyfe müsaadesi vardır diye mübtelâ oldular.
Ehl-i keyf olmayanlar dahi istimal eder oldular. Hatta kibar ulemadan ve ricâl-i devletten niceleri ol ibtilaya uğradılar. Kahvelerde erâzil ve evbâşın tütün kesret-i istimalinden kahveler kör duman olup, içinde olanlar birbirini görmemek mertebelerine vardılar…”(5)
Osmanlı saltanat sarayları, bazılarının zannettiği gibi içki, kumar ve sefahat sarayları hiçbir zaman olmamıştır. Dünyanın diğer krallık ve imparatorluk saraylarında vuku bulan kötülüklerin binde biri olmamıştır ama bize düşman olarak gölgemiz, geçmişimiz ve tarihimiz gösterildiği için, elin oğlu arkasına bakmadan ilerlerken, biz dönüp dönüp tarihimizle, geçmişimizle, dedelerimizle savaşmışız. Sigara hususunda da Osmanlı sarayının sicili çok temizdir. Son zamanlara kadar sarayda sigara içen padişah ve şehzade ender görülür.
Dipnotlar:
1- Ragıp Akyavaş, “Derken Efendim-I”, TDV Yay. Ankara 2007, s. 352.
2- İslâm Ansiklopedisi, DİB Yay. c. 42, s. 1.
3- Jean Thevenot, “Türkiye 1655-1656” Tercüman 1001 Temel Eser, Çev: Nuray Yıldız, İst. 1978, s. 153.
4- Fatih Tığlı, a. g. e. s. 287.
5- A.Ragıp Akyavaş, “Üstad-ı Hayat-2”, TDV Yay, Ank. 2005, c, 2, s.273.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.