Vakıf Ne Demek? İlk Vakıfları Kim Kurdu?
06 Aralık 2018, Perşembe 08:44Yüce Allah’ın: “iyilik yapın ki, saâdete erişesiniz”(1), “hayırlara koşunuz”(2), “Sevdiğiniz şeylerden sarf etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz”(3) gibi emirlerinin muhatabı olan müminler, hem dünyada hem de ahirette huzur ve saâdete erişebilmek için, Allah’ın yarattıklarına iyilik ve hayır yapma hususunda yarışı kendilerine düstûr edinerek, birçok ölmez eserler ve vakıflar yapmışlardır.
Vakıf lügatte: Hapsetmek, tutmak, yerinde bırakmak gibi mânâlara gelir.
İstilâhta ise; Bir malın aslının korunması kaydıyla, gelirinin Allah yolunda sarf edilmesidir.
Bilindiği kadarıyla ilk vakıf kuran peygamber Hz. İbrahim’dir. En zengin peygamber de odur. Kurduğu vakıfların bazıları bugün bile Filistin havâlisinde mevcuttur ve görevini yapmaya devam ediyor.
Müspet olan her hususta olduğu gibi, vakıf eserler bırakma hususunda da, müminlere ilk örnek Allah’ın Resûlü ve Onun sevgili arkadaşları olmuşlardır. Peygamberimiz Medîne’ye gelince Neccar Oğullarından bir arsa satın alıp vakfederek üzerine bir mescit yaptırmıştır. Ganimetten hissesine düşen Medîne’de, Hayber’de ve Fedek’te hurma bahçelerini vakfetmiştir.
Vefatına yakın da; “Vefatımda yakınlarım ne bir dinar, ne bir dirhem paylaşamaz. Bıraktığım şeylerden (hurmalıklardan); kadınlarımın nafakaları ve işçilerin ücretleri çıkarıldıktan sonra geri kalanı vakıftır” (4) buyurmuştur.
Yine Peygamber Efendimiz: “İnsanlar ölünce amelleri son bulur. Ancak şu üç grup insanın amel defteri kapanmaz (Kıyâmet gününe kadar amel defterine sevap yazılmaya devam eder):
l-Sadaka-yı câriye (herkesin kullanabileceği hayır eserleri yaptırmak).
2-Faydalanılan ilim (bildiği iyi ve faydalı şeyleri başkalarına öğretmek).
3-Hayır duada bulunan evlât yetiştirmek”(5) buyurarak insanları teşvik etmiştir. “Bakıma muhtaç kimselerin sorumluluğu bize aittir”(6) hadisi ve benzeri âyet ve hadisler, özürlü, illetli ve fakirlere karşı şefkat ve merhameti hat safhaya vardırmıştır. Bu sözlü ve fiili uygulamalardan sonra Müslümanlar geriye bir eser bırakmayı dinî, millî ve insanî bir vecibe telâkki etmişlerdir.
Yukarıda da zikredildiği üzere; Hz. Ömer’in Medîne’deki Semğ denilen hurmalığını(7), Hz. Osman’ın Gaffar oğullarından satın aldığı Rume kuyusunu, Hz. Talha’nın Medîne’de 600 ağaçlı ve içinde çok güzel suyu bulunan bahçesini, Hz. Ali’nin yine içinden su çıkan tarlasını vakfetmeleri, Müslümanlara örnek olmuş, hali vakti yerinde olan her mümin, insanlara iyilik ve hizmet edebilecek eserler bırakmanın gayreti içine girmişlerdir.
Neticede İslâm âleminin her tarafı, bilhassa Osmanlı yurdu tarladaki çiçekler misali câmiler, medreseler, darüşşifalar, darülacezeler, yetimhaneler, han, hamam ve kervansaraylar, yollar, köprüler, sebiller ve çeşmelerle bezenmiştir.
Fanatik olmayan Garplı ilim adamlarına göre Osmanlı Kerim Devlet’tir. Yani sâdece dostuna değil düşmanına da iyilik yapan bir devlet. Osmanlı diyârına Vakıf Cenneti, onların medeniyetine de Vakıf Medeniyeti, Su Medeniyeti demişlerdir. Rahmetli Ali Ulvi Kurucu’nun tabiriyle: “İslâmiyet en güzel Osmanlıya yakışmış, ama İslâmiyet’i de en güzel onlar yaşamışlar ve hizmet etmişlerdir. ”
Dipnotlar:
1-Hac Sûresi, 77.
2-Mâide Sûresi, 48.
3-Âl-i İmrân Sûresi, 92.
4-“Tecrîd-i Sarih Tercemesi”, DİB Yay. c. 8, s. 235.
5-“Tecrîd-i Sarih Tercemesi”, c. 4, s. 592.
6-Buhârî Mezâlim 3.
7-“Tecrîd-i Sarih Tercemesi”, c. 7, s. l58.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.