VAZGEÇMEYECEKLER (1)
27 Ocak 2021, Çarşamba 08:56"70 yıllık akademik hayatımda gece gündüz bir misyoner gibi çalıştım. Batı, tarihimizi, devletimizi imha etmek için nasıl Çanakkale Boğazı'na geldiyse, ilim hayatında da Osmanlı'yı aşağılamak, kötü göstermek için seferber oldu." diyen Halil İnalcık'ın bütün maksadı şu sözünde odaklanıyordu. "Bizim misyonumuz Türk tarihinin gerçeklerini Batı'nın iftiralarına karşı ispatetmektir."
Bu ikazlara rağmen gerekli tedbirler alındı mı? Hayır. Alınmak istenmedi. Çünkü gözleri batıdan başka hiçbir şeyi görmeyenler külliyen kendi kadim kültürlerine geri kalmışlık yaftasıyla karşı çıktırlar. Batılılar Osmanlı’ya ve onun nezdinde İslam’a topyekûn karşı idiler işte bu karşı çıkma sadece batılı zihniyetin asli kendisi değil onun zihniyetine sımsıkı sarılanlar nezdinde de bir karşı oluşum seferberliği ile devletin bütün kademleri a-dan z-ye batılı müsteşriklerle doldurulmuş ve sosyal kültürel tüm değerler bütün kurumlar çağdaşlık kalkınma batılılaşma modernizm hayaliyle batının kucağına itilmiştir.
Osmanlının mirası üzerine kurulan yeni cumhuriyetin tüm kurumları batının eline teslim edilince yani, sosyal siyasal hukuk ekonomik kültürel değerler ticaret günlük piyasa vs. her şeyimizle yaşantı ve düşünce hayatımızda şekillenmeye başladı. Lakin bu seyr hadisesi sürekli bizden verilen ödünler yani değerlerimizden koparılanlar ile dolup taşmaktaydı. Sonunda bizler kimliğimiz ile kişiliğimizi tanıyamaz veya dengede tutamaz hale geldik. Kimliğimizle bizi tanıtan inanç biçimini yaşama standardımıza tatbik etmeyince söz ile fiil de farklılıklar ortaya çıktı. Ülke insanı sosyal ve ekonomik hayat ile hukuksal tatbikatı batılı ölçeklere göre normlaştırmış fakat öldüğü zaman akıllarına yeni gelmiş gibi musalla taşında Müslüman geleneklere göre muamele görmüştür.
Ülkemizin üzerinde yapılan karalama kampanyaları ve kara propagandalar, semeresini de vermiştir. Çünkü devlet eliyle yapılan çalışmalarla geçmişin izlerine olumsuz atıfta bulunmak, onları tarihin nezdinde suçlu ve hain ilan etmek, geri kalmışlıkla itham etmek kolaydı. Karşımızda misyonerlik dediğimiz faaliyetlerin en güçlüsü dışarıdan akıl verenlerin gücü ve telkinleri nispetinde hızını ta köylere varıncaya sürdürüyor böylece toplu bir akillik fakir ve geri bıraktırılan halkımız üzerinde etkili oluyor ve kendimizi kendi değerlerimizle suçlar hale geliyorduk.
Misyonerlik; öyle şiddetli bir deprem ki içten içe güherçile gibi seni eritir içindeki tüm yapı malzemelerini boşa çıkarır ve ortada sadece iskelet bırakır ve ona yeni bir şekil vermeye kalkışarak dizayn ile mankurtklaştırıp inkar yoluna saptırır. Nitekim halkının bilmem
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.