VEFA ? SADAKAT (1)
07 Kasım 2016, Pazartesi 07:49Meyil etme bu dünyaya
Hiç kimseye etmez vefa
İbret değil mi bu bize
Kani Muhammed Mustafa
Yunus
Vefa, sadakat, kadirşinaslık, bunların hepsi; büyük veya küçük, görülen bir iyiliği, asla unutmamak manasına gelir. Müslümanların mayasında, mizaç ve karakterinde olması gereken bir haslettir. Vefasızlık ve nankörlük mümine asla yakışmayan bir tavırdır.
Mekke’de kendi kavmine İslâm’ı kabul ettiremeyen ve büyük sıkıntılar çeken Allah Resülü, “şehir halkı kozmopolit olur, bir de şansımı etrafta deneyeyim” düşüncesiyle Taif’e gitmiş, İslâm’ı anlatmış, onları hak ve hakikate çağırmış ama, onlardan da beklediği karşılığı bulamamış, büyük acılar ve üzüntüler ile Mekke’ye dönmüş, ama Mekke’liler O’nu şehre sokmamışlardır.
O günlerde Müslüman olmamasına rağmen Mut’ım b. Adiy isimli birisi haline acıyıp Efendimize “eman vermiştir”. O günkü anlayış; eman verilen kişiye yapılan saldırı ve hakaret, eman verene yapılmış kabul edilirdi. Bu koruma sözü ile Resül evine girebilmişti. Aradan yıllar geçmiş, Mut’ım Bedir Savaşında Müslümanlar tarafından öldürülmüş ve birçok müşrik esir olarak Medine’ye getirilmiştir. Mut’ım’in öldürüldüğünü duyan Hz. Peygamber, çok üzülmüş, mükedder olmuş ve ne kadar vefakâr olduğunu dile getiren şu sözleri söylemiştir: “Mut’in sağ olsa da esirlerin hepsini karşılıksız benden istese hepsini serbest bırakırdım”([1])
Hz. Mevlânâ şöyle der: “Eğer garip bir köpek bir mahalleye gelecek olsa, o mahalle köpekleri ona eziyet ederler ve derler ki; Seni besleyen sahibinin semtini bırakma, ondan yediğin nimet hakkı için onun evini bekle, nankör olma, vefakâr ol.” (8022)
Karınca ağzına çok az miktarda bir su almış ve hızlı hızlı gidiyor. Nereye gittiğini soranlara; “Hz. İbrahimi Nemrut ateşe atacakmış, onu söndürmeye gidiyorum” demiş. “Bu sana göre mümkün mü?” demişler, o şöyle cevap vermiş; “mümkün değil, ama hiç olmazsa vefakârlığını gösterir, kimin tarafından olduğumu ortaya korum.”
Hayvanların daha vefakâr olduğuna dair birçok misaller var ama şu da çok enteresan: Bir kedi kendisini çok seven sahiplerinin yanından alınıp, 3800 km. uzağa götürülmüş, ama o hayvan bu yolu kat edip tekrar eski sahiplerinin evine gelmiştir.([2]) Ama Peygamberimizin sevgili torunu Hz. Hasanın hanımı, kendisine vad edilen bazı dünyalıklar karşılığı, yıllarca aynı yastığa baş koyduğu kocasını zehirleyip öldürebilmiştir.([3])
Paranın, mevki ve makamın kulları çok olur. Bir hükümet düşmüş, yeni bir hükümet kurulmuş, devir teslim töreninde makam şoförü eski bakana hiç yüz vermiyor ve yeni bakana da alabildiğine izzet, ikram… “Yahu ayıp oluyor, neye böyle yapıyorsun?” demişler, adam; “ben inene değil, binene bakarım” demiş.
Bunun gibi Fatih malum tahta çıkarılmış, ama bir müddet sonra tahtı tekrar babasına bırakıp, Manisaya çekilmek durumunda kalmış idi. Etrafındakilerden bazıları Edirneyi bırakıp Manisaya gelmekte gönülsüz davranmış, fakat bazı vefalı kişilerle berabar hocası Molla Hüsrev’de ısrarla Manisaya gelmek istemişler, Fatih; “sizde kalın” deyince Hocası; “hayır biz padişahımıza sultan iken de, şehzade iken de hizmet etmekten şeref duyarız” demişler ve onunla gelmişler, onun için Fatih bu insanları hayat boyu vefalarından dolayı çok sevmiş ve hatırlarını kırmamış.([4])
Dipnotlar:
1- İbrahim Refik, “Boğaziçi Notları 1”, Albatros Yay. İst. 2001, s.111.
2- Yeni Şafak Gazatesi 17. 09. 2009.
3- Tahirül Mevlevi, a. g. e. c. 4, s. 1242.
4- Ferhad Koca, “Molla Hüsrev” TDV Yay. Ank. 2008, s. 44.+
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.