Yanık izi…
16 Kasım 2019, Cumartesi 09:26Sevgili dostlar size yine muhteşem bir hikaye anlatacağım. Vefanın, önemini, geldiğimiz yeri unutmamanın gereksinimini, insanları hor ve küçük görmenin yanlışlığını bir kez daha bize hatırlatacak bu hikaye eminim ki sizi çok derinden etkileyecek…
Umarım hikayeyi beğenerek okursunuz?
Genç kız, aynasına baktı ve makyajını kontrol etti. “Gayet iyi” görünüyordu. Güzel, yaşamın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam dostlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.
– Alo… kızım, nasılsın?
– İyiyim anne. Ne oldu?
– Sana bir sürprizim var.
– Sürpriz mi?
– Evet. Çok eski bir dostum, şehrimize gelmiş…
– Eee kimmiş?
– Kim olduğu sürpriz. Fakat onu, senin almanı istiyorum.
– Ben mi?
– Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. O parkta seni bekleyecek.
– Anne, ben bu tarz şeyleri sevmem, kendin halletsen!?
– Kızım 1-2 saatlik bir iş. Hem seni bebekliğinden tanıyan bir dostum. Seni görünce çok sevinecektir.
– Amaaan. Peki peki… onu nasıl tanıyacağım?
– Parkın girişindeki ilk piknik masasında oturup senin gelmeni bekleyecek.
– Tamam anne, tamam…
Genç kız iş yerinden izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşün sonrasında parka ulaştı. Bu parkta daha hiç oturmadığını fark etti. Dostlarıyla hep pahalı, lüks eğlence yerlerine giderlerdi.
Annesinin tarif etmiş olduğu, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın öteki ucunda bir köylü kadınla, ufak bir kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan hiç memnun değildi.
“-Annemin arkadaşı biran önce gelse de, şunlardan kurtulsam” diye düşündü.
Köylü kadın çekinerek seslendi;
– Af edersin kızım, bir şey sorabilir miyim?
“Kızım” diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu.
– Ne var, adres mi soracan?
Sert çıkış karşısında köylü kadın sesini alçalttı;
– Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.
– Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister.
Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını görmüş oldu. “-Nihayet.” diye düşündü. Ayağa kalkıp hanımı karşılamaya çalışırken, hanım yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu.
Yanındaki ufak kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının yanağından bir damla yaşın süzüldüğünü gördü genç ve güzel kız. Köylü kadın ise gözyaşını saklamak için öteki tarafa dönünce bir yüzünde büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü;
– Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de kocaman ve çirkin bir yanık izi var. Burada ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla… Fakat ağlamaya benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı?
Köylü kadın ise dayanamadı;
– Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Senin gibi tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim?
– Oooo… maşallah ağzında iyi laf yapıyormuş.
– Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, birçok şey öğrenmiş olabilirsin fakat insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.
Yaşlı kadın, ufak kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Yanıt vermek için hazırlanan genç kız varlıklı olduğu her halinden belli olan iyi giyimli, şık hanımı görünce uzaklaşan yaşlı kadına yanıt vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın ise geriye bakmaya çalışan ufak kızın başını eliyle engelliyordu.
Bir süre sonrasında, genç kızın annesi parka geldi.
– Merhaba kızım, Zeynep Teyzen nerde?
– Kimse gelmedi anne. Son olarak bir hanımefendi geldi, yanıma oturdu. O da yalnız dilenmek için gelmiş biriymiş.
– Hay Allah!Bu parkın içerisindeki bankta oturup seni beklemesini söylemiştim ama demek ki bulamadı. Yanında da küçücük kızla nereye gitti acaba?
Genç kız bir an durakladı.
– Küçük kız mı?
– Evet.
– Anne! Biz varlıklı, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da varlıklı, kültürlü biridir, değil mi?
– Kültürsüz değil fakat varlıklı da değil.
– Sakın bana köylü bir kadınla arkadaş olduğunu söyleme.
– Köyden gelen kadına ne denir ki!
– Oh… İyi iyi, köylü kadınları karşılamaya beni mi gönderiyorsun?
– Kızım, o kadına çok büyük bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. “Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım” dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı.
– Ne istiyormuş?
– Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi otomobille gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek.
– Anne, o köylü kadına ne borcumuz olabilir ki, anlayamadım?
Anası, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı;
-Kızım, sen bebekken biz köydeydik.
– Eee…
– Sana seneler evvel bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, bizde inekleri, atları, tarlaları neyimiz var ise hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.
-Evet, hatırladım.
– O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir yada seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık. Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rûzgâr kimi zaman ters esiyormuş. Sen beşikte uyuyorken rûzgâr bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler her yeri sarmıştı. Yıkıldı yıkılacak eve girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış dışarı fırladı. O sahneyi asla unutamam; onun kucağından seni aldığımda o ise çığlıklar atıyordu…
– Niçin?
– Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Fazlaca acı çekti çook…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.