YAVUZ SULTAN SELİM VE SEFERLERİ (1)
19 Eylül 2016, Pazartesi 08:46(22 Eylül 1520 Vefatı Anısına)
Sultan II. Beyâzid Fâtih Sultan Mehmed'in büyük oğludur. Halim-selim yani yumuşak tabiatlı ve çok dindar olması hasebiyle Beyazid-i Veli olarak da anılır.
Bu mûnis tabiatı; doğusunda aşırı Şiiler’den oluşan, büyük ve kuvvetli bir İran devletinin bulunması, küçük kardeşi Cem Sultanın da, Papalığın yani Haçlı âleminin elinde esir olup, devamlı kendisine karşı şantaj unsuru olarak kullanılması, II. Beyazid’in âtıl (hareketsiz) kalmasına, babasının ve dedesinin aksine pısırık bir politika izlemesine, gözle görünür bir şey yapamamasına sebep olmuştur.
Sultan Beyâzid, Dulkadiroğlu Alâüddevle Bozkurt Beyin kızı Ayşe Sultanla evlenmiş, bu evliliğin semeresi olarak Selim Dünyaya gelmiştir.
Çok akıllı, atılgan, cesur ve maharetli olması, bir bahadıra yakışacak şekilde usta kılıç kullanması, ata binmesi hatta uçan kuşları çift elle fırlattığı hançerlerle vurması sebebiyle kendisine Yavuz denmiştir.
Onun fevkaladeliği sadece bu askeri yönüyle değil, ilmi yönüyle de kendini gösterir. Devrinin en iyi alimlerinden ilim öğrenmiş, bu sahada temayüz etmiş, çok okuyan, araştıran, bilhassa tarihi kitaplara aşk derecesinde bağlanan, bu sebeple günde sadece üç-dört saat uyku ile iktifa eden bir padişahtır.([1])
Osmanlı şehzadeleri çocuk yaşta sancak beyi (Vâli) olarak belli başlı şehirlere gönderilir, orada tahsili ile görevlendirilen alimlerden her türlü ilmi iktisap ederler, hem de istikbalde omuzlarına yüklenecek koskoca İslâm âleminin yükünü taşıyabilmeleri için, sultanlık stajı yaparlardı. İnsanları tanıma ve idare etme, protokol işlerine aşinalık, devlet işlerinin inceliklerine vukûfiyet, karar verme ve idâri ferâset hep bu dönemde kazanılırdı.
Yavuz da, bu dönemi geçirmesi maksadıyla, 11 yaşında vâli olarak Trabzon'a gönderilmiş, 29 yıl orada kendini yetiştirmiş, geleceğe kendini hazırlamıştır.
Yavuz’un vâli olduğu dönemlerde aynen şimdi olduğu gibi, memleketin her tarafı cadı kazanı gibi kaynamakta, her yerde fitne ve fesat tohumları yeşermiş, halk birbirine düşmüş, devlet idaresi ve otoritesi zayıflamış, Şiilik Osmanlı diyarında kasırga gibi esmeye başlamış, ehli sünnet mezhebinin amansız düşmanı olan Şiilik her yeri ifsat etmiş, Şah İsmail’in ajanları ve kulları Teke yöresinde yani Alanya Antalya yöresinde, İstanbul’un kulağının dibinde bile büyük çaplı isyanlar çıkamaya başlamışlardır.
Sultan Beyâzid’in en yakınlarından bazıları bile Şah'a satıldığından, memleketin uçuruma doğru yuvarlandığı padişahtan gizleniyor, her taraf güllük gülistanlık gösteriliyor.
Durumun vahametini Trabzon’dan tarassut eden (gözetleyen) Yavuz, babasına haberler, elçiler, mektuplar gönderiyor ama, O'nun etrafında oluşan fitne ve menfaat halkasını yarıp ona ulaşamıyor.
Durumu hazmedemeyen bu cihangir ruhlu şehzade, Divan-ı Hümâyun’un izni olmadan Erzincan taraflarına sefer açıyor, zafer kazanıyor hatta Şah'ın yakınlarından olan idarecileri esir alıyor ama babasından kendisine; "Kendi bölgenden başka yere karışma" diye çok sert ikazlar geliyor.
Bu arada Kırım Hanı Mengli Girayın kızı Hafsa Sultanla evlenir ve gelecekte Yavuza yakışan bir evlât olacak olan ve Batının; "Le Sultan manifgue-Muhteşem Süleyman" diye vasıflandırılan Kanuni Sultan Süleyman Doğar. 27 Nisan l495.
Yavuz bu kötü gidişatı babasına şifahi olarak anlatabilmek için bir gurup asker ile Edirne’ye gelir ama; "Yavuz senin üzerine geliyor. Seni tahttan indirip yerine geçecek. Akıbetimizi Allah biliri...” gibi sözlerle II. Beyâzid’i, etrafındaki vezirler ve beyler şişirirler. Bunun üzerine Yavuz Edirne’ye sokulmaz, hatta küçük çaplı bir savaşta olur. 3 Ağustos 1511.
Fakat fitne ve fesat o kadar yayılmış, Şii tehlikesi o kadar büyümüş ki, memleketin şairleri şöyle feryat etmeye başlamışlar:
Çalındı kus-ı fitne her cihette
Belürdi nice fetret memlekette
Memalik yüz tutup yer yer harabe
Reaya düşdi havf-u ızdırabe
Dipnot:
1- Tarih ve Düşünce Dergisi, sayı: 9, s. 17.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.