YAVUZ SULTAN SELİM VE SEFERLERİ (2)
19 Eylül 2017, Salı 07:20"Sağır Sultan bile duydu" atasözünde olduğu gibi, artık durumun vahametini geç te olsa, Sultan Beyazid de görür. Çaresiz kalınca ve etrafında az da olsa, vatan ve milletini seven bazı vezirler padişahı ikaz ederler. Bu vatansever vezirlerden çok hasta olduğu için, Divan toplantılarına sedye ile getirilip götürülen Mesih Paşa izin ister ve söyle konuşur: "Sultanım! vezir-i Azam zevk ve eğlence peşindedir. İkinci vezir mal peşindedir. Üçüncü vezir av ile meşguldür. Defterdar eteğinize sıkıca tutunup mal tahsil edeyim diye, sizleri sürüye sürüye cehenneme alıp götürüyor. Memleketin hali perişandır. Her taraf ah-ü figanla dolmuştur. Size ahiret gerekse bu memleketi koruyacak dirayetli birini idareye getiriniz" der. Bazıları da bu kişinin Selimden başkası olamayacağını söyleyince Sultan, Şehzade Selimi Edirne’ye davet eder. 24 Nisan 1512.
Osmanlı geleneklerine göre saltanat büyük kardeşlere layık görüldüğü halde, Yavuzun dirayet ve kabiliyeti neticesinde, kendinden büyük Ahmet ve Korkut isimli iki kardeşi olduğu, hatta babasının Şehzade Ahmed’i tutmasına rağmen tahta oturmuştur.
Çünkü Yavuz gerçekten büyük gayelerin ve ideallerin adamı, cihangir bir padişah olmaya namzed, gözünü budaktan sakınmayan, tefrikadan nefret eden, İslâm birliği için kendi öz evladı ve babasını feda edebilecek yapıda bir şehzade. Bu gayelerin tahakkuku için tahta oturunca, gizli ve açık taht kavgasına giren, fitne ve fesadın devamına yardımcı olacak olan Ağabeylerini ve evlâtlarını bertaraf etmiştir. O’nun fitne ve tefrika hususunda ne kadar hassas olduğu şu beytinden anlaşılır:
Milletimde ihtilaf ü tefrika endişesi
Gûşe-i kabrimde bî karar eyler beni([1])
Cenaba-ı Allah: “Fitne adam öldürmekten daha kötüdür”([2]) “fitne adam öldürmekten daha büyük günahtır”([3]) buyurur. Allah'ın bu fermanları tecrübe ile sabittir. Biz yakın tarihte (İstiklal savaşında) dünyanın en kudretli devleti olan 7 düvelle savaşmış, her türlü imkânsızlıklara rağmen, Aziz vatanımızdan onları sürüp çıkarabilmişiz. Ama içimizden türeyen bir PKK fitnesini ve belasını 20 senedir ve üstelik belimizin ipliğini koparan ve bugünkü ekonomik krizlerin de sebebi olan, 200 milyar dolar gibi korkunç rakamlar sarf ettiğimiz halde, hâlâ tam neticeye varabilmiş değiliz. Niçin? Çünkü içimizden. Rahmetli A. Nihat Asya ne güzel bir tespit yapmış: “Pirincin içindeki siyah taşlardan korkma, Pirince benzeyen beyazlardan kork.” Çünkü onları bulmakta, tespitte zorlanırsın.
Afganistan; Dünyanın ikinci süper gücü Rusya’yı kovdu, çıkardı ama fitneye düşüp bir birini yemeye başlayınca 15 senedir netice alamıyor ve bir birini kırıyor. Çeçenler Dudayev rahmetli döneminde, koskoca Rusya'ya karşı zafer kazanırken, bugün ikiye ayrılıp içlerine fitne girince, o sevindirici haberleri duyamaz olduk.
Mercidabık muharebesi olacağında, Mısır sultanı Kansu Gavri Yavuza mektup yazarak: “bana mektuplarında baba diye hitap ediyorsun ondan sonra üstüme geliyorsun.” Deyince Yavuz şöyle cevap verir: "biz bir gayenin yolcusuyuz. Sen Şii Şah İsmail ile ittifak yaptın. Ben ittihat (birlik) için öz babamın ve öz kardeşlerimin bile üzerine yürüdüm.” ([4]) der. Mısır yakınlarına gelince Sultan Tomanbay, Mısırı fetihten vazgeçmesi için Yavuza elçi gönderince: "Mısırı mutlaka alacağız. Zira İslâm milletinin iki başlılığa tahammülü yok" der.([5]) Fetihten sonra Tomanbay’a dokunmaz ama o uslu durmaz, beyleri ve paşaları ile faaliyete geçip ihtilal yapmaya kalkınca Yavuz idamını emreder. Cenazesine katılır çok üzülür ve çok ağlar. Osmanlı padişahları adet ve gelenek icabı sadece babalarının salına yapıştıkları halde, Yavuz bu zatın salına da yapışır.([6])
İsmail Hami Danişmend: "Her milletin hayatında şiddetin en hayati zaruret halini aldığı demler vardır. Yavuz işte böyle bir devrin adamıdır. Hem kendi ordusuyla, hem düşman ordusuyla, hem de kendi devlet adamları ile mücadele etmek zorunda kalmıştır” der. Çünkü Şiilik akımı PKK gibi memleketin her tarafını tehdit eder hale gelmişti.
Dipnotlar:
1-- Ergun Göze, “Son Sözleri Ansiklopedisi”, Boğaziçi yayınları, s. 42.
2-- Âl-i İmrân Sûresi, 191.
3-- Âl-i İmrân Sûresi, 217.
4-- İbrahim Refik, “Efsane Soluklar”, İzmir 1991. s. 37.
5-- İbrahim Refik, “Efsane Soluklar”, İzmir 1991. s. 44.
6-- Yılmaz Öztuna, “Türkiye Tarihi”, Ötüken Yayınevi, 1979, c. 3, s. 212.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.