YEME İÇMENE DİKKAT ET
24 Mayıs 2019, Cuma 08:50Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sihhat gibi
Ko bu ays u isreti çünkim fenâdur âkibet
Yâr-i baaki ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sagisinca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu sise-i çarh içre bir sâat gibi
Saltanat didükleri ancak cihân gavgaasidur
Olmaya baht u saâdet âlem-i vahdet gibi
Ger huzûr itmek dilesen ey Muhibbî fârig ol
Var midur vahdet makaami gûse-i uzlet gibi
Kanuni Sultan Süleyman
Mide tehi ten dürüst
Kese tehi din dürüst
Çağımızın hastalığı olan kalp, damar, kollestrol, obezite, kroner sistem hastalıklarının sebebinin boğazdan geçtiğini görünce yukarıdaki beyti, veya Allah Resülünün “İnsanoğlunun bedenine midesinden daha zararlı bir uzuv yerleştirilmemiştir”(1) hadisini kale almamak asla caiz değildir. Bu husustaki ibretli sözlerden bazıları:
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Şunu iyi bil ki açlık, ilâçların şâhıdır. Açlığı canla başla benimse, onu hor görme! Nice hastalık, açlıkla iyileşir. Güzel yemekler bile, acıkmadıkça hoşa gitmez!
“Ey balık. Oltaya iyice dikkat et. Pisboğazlık senin sonunu görecek olan gözünü kapar.” (14135). Hz. Mevlânâ
“Bütün himmeti karnına giren şey olan kimsenin, kıymeti de karnından çıkan şey kadardır.” İmam Şafi
Einstein; bütün gayesi ve hedefi yiyip içip eğlenmek olan birini görünce, “Bu insanda beyne ne gerek vardı, sadece omurilik yeterdi” demiştir.
“Ne zaman aç kaldıysam kalbimde hikmetten açılmış bir kapı buldum.”İmam Şibli
“Açlık buluttur. Kul acıktığı zaman bulut yağmuru yağdırdığı gibi kalp de hikmeti yağdırır.” Beyazid-i Bestami
Şair Adanalı Ziya Bey bir İstanbul’da aç kalır ve bir lokantaya girer bir ciğer yer. Parasının olmadığını söyleyince Lokanta sahibi; “yok öyle yağma ben seni içerde üç gün bulaşık yıkatırım” deyince, yakında bir dostuna şunu yazıp gönderir:
Dağladı aşçı diliyle ciğerim yâresini
Ciğerimin paresi, gel ver ciğerin paresini!
1900’lü yıllarda Konya’nın meşhur hocalarından Gevraki Hoca arabaşı daveti düzenlemiş. Vali Ferit Paşa bilmediği için arabaşını yiyememiş. “Vali bey siz yemediniz, hiç olmazsa eve gönderelim de bari hanımlar yesin” demişler.
Bir müddet sonra Vali Bey hocayı görünce; “Hocam arabaşını bende, hanımda, hatta bizim fino (köpek) da yiyemedi” deyince hoca; “sayın valim bu arabaşı öyle itin köpeğin yiyeceği bir nimet değil!” demiş.
Sohbet sırasında Bektaşi’ye sormuşlar: “Baba Erenler niçin oruç tutmazsın?” Bektaşi’de mazeret hazırdır: “Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.” der. Peki; “iftara çağrılınca hemen gidiyorsun” derler. Erenler şöyle cevap vermişler; “evladım bunda şaşılacak ne var! Allahın emrini tutamıyorum ama Allah gafurdur, rahimdir, affedicidir. Ama insanlar öyle değil ki. Onların davetine icabet etmesen hemen kızıp güceniveriyorlar. Bunun için kulların davetini hiç kaçırmam!..”
Fıkralarımızı arz edip konuyu bitirelim:
Konya’nın 30 km. yakınındaki Gödene köyünde saf, temiz, kimsesiz gariban bir çoban vardır. Can yoldaşı Karabaşından (köpeğinden) çok iyilikler gördüğü için, birkaç koyununu ona hibe eder. Nasip bu ya köpeğin koyunları çifter doğurur ve birkaç sene sonra nerdeyse küçük bir sürü olur ama bir müddet sonra da köpek ölür.
Çoban; “benim ona hibe ettiğim bu koyunlar ne olacak?” diye Konya kadısına sorar. Kadı: “her halde zavallı meczuplardan biri” düşüncesiyle onu savuşturmak için, “bu koyun köpek işlerine ben bakmam Adana kadısı bakar” deyiverir. Saf adam taa Adana’ya gider, kadının huzuruna çıkar olayı anlatır, kadı da baştan savmak için: “o sürü bana düşer, buraya getir” der.
Çoban boynu bükük çıkarken: “Kadı Efendi, getirmesine getireyim de bir şeye aklım ermedi; köpek Gödeneli, kadı Adanalı, bu akrabalık, bu vereselik nerden geliyor?” deyiverir.
Dipnot:
[1]- Tirmizî, Zühd, 47 (2381); İbni Mâce, Et’ıme, 50 (3349).
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.