YORGUN ÜMİTLER
21 Ağustos 2019, Çarşamba 08:55Her sabah aksatmadan Hükümet Meydanı’nda bulunan gazete bayisinin önüne gelir ve dev çınar ağacının gölgesinde onlarca gazete ve dergiyi tek tek eline aldıktan sonra, 20-25 dakikada incelerdi.
Gazete bayisinin sahipleri Kırmızı Kütüphanenin ve aynı zamanda Yeni Konya Gazetesinin de sahipleriydi. Kendisini yakından tanıyorlardı ve dolayısıyla onun çok sayıda gazete ve dergiyi tezgahtan alıp ayaküstü incelemesine alışmışlardı ve en ufak bir tepki de göstermezlerdi. Bayide çok sayıda gazete ve dergiye baktıktan sonra, en az on gazetenin parasını öder, koltuğunun altına sıkıştırır ve oradan ayrılırdı. Sonra aldığı gazetelerde önemli bulduğu haberleri ve köşe yazılarını fırsat bulduğu ilk yerde daha dikkatli bir şekilde okurdu. O yıllar, henüz 1970’li yılların başlarıydı.
İyi bir Türk milliyetçisi ve ülkücüydü. Ankara Hukuk’ta okurken rahmetli Türkeş’in dikkatini çeken isimlerden birisi olmuştu. Hukuk öğrencisi olmasına rağmen dönemin ünlü psikiyatristi Prof.Dr. Recep Doksat’ın bazı derslerine misafir öğrenci olarak katılmıştı ve Doksat Hoca ondaki tıp merakına ve zekasına hayrandı. Ama o bir hukuk öğrencisiydi ve doğduğu memlekete dönüp avukatlık yapma düşüncesi vardı. Şayet Türkeş ve Doksat’ın önerdiği yolda bir hayat yolculuğunu tercih etmiş olsa, o günümüzde İstanbul ve Ankara’daki büyük üniversitelerde isim yapan çok ünlü hocalardan birisi olabilirdi.
Biz onu o yıllarda yani Kırmızı Kütüphanenin önündeki gazete bayisinde tanıdık. Çünkü bizde oralara takılıyorduk. Bizden yaşça büyük bu genç adam, bilge tavırlarıyla dikkatimizi çekiyordu. Günün birinde oturup tanıştık. Bana kitap tavsiyelerinde bulundu. Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Cemil Meriç’i, Nurettin Topçu’yu mutlaka okumam gerektiğini söyledi.
Birinde de bana 1972 yılında Yahya Kemal’in bir kitabını imzalayıp verdi. Sözkonusu ettiği yazarlardan bazılarıyla da özel dostlukları vardı.
Sağ/sol ayırt etmeden okuyan, dünya edebiyatını ve dünyadaki siyasi gelişmeleri takip eden, milliyetçi-ülkücü olmasına rağmen sol’un ileri gelen isimleriyle mesela Uğur Mumcu ile Ankara yıllarında özel dostlukları olan bu genç insan yılların birinde bizim Ortaokul ve Lise’de hocamız oldu ve Türkçe gibi, Edebiyat gibi derslerimize girdi.
Sonraki yıllarda ünlü bir avukat oldu. Aynı zamanda köşe yazıları ve şiirler yazdı.
Yazdığı şiirleri “Saat Sana Kaç Var” ve “Yorgun Ümitler” adlı iki ayrı kitapta yayınladı.
Yalnızlık, hüzün, aşk, acı ve hayat üzerine yazdığı şiirler büyük ilgi gördü.
Yazdığı şiirlerde kelimelerle dans etti. Şiire tefekkürü, sabrı getirdi. Şiirin derin bilgi gerektiren, hayat tecrübesi gerektiren önemli bir sanat dalı olduğu gerçeğini ortaya koydu. Onun duygu bulutlarıyla yüklenen şiirleri çoğu zaman fırtına oldu, yağmur, kar, dolu oldu. Hayatı yordu, hayatın saçlarını ağarttı ve döktü.
Buraya kadar avukat, şair, kültür, fikir ve sanat adamı Ali Uğur Gündem’in pek bilinmeyen yönlerinden söz ettik.. O kendisini anlatmayı hiç sevmeyen sessiz adam yoğun bir şekilde okumaya devam ediyor. En son birkaç gün önce karşılaştığımızda bana Oğuz Atay’ı okuyup- okumadığımı sordu. “Tutunamayanlar”ın yazarı, Oğuz Atay’ın dünyada ses getiren olağanüstü farklı romanlarını okuduğumu söyleyince mutlu oldu ve dedi ki “Türk edebiyatında Ahmet Hamdi Tanpınar ne kadar önemliyse, Oğuz Atay’da o kadar önemli. Oğuz Atay’ın romanlarını okumak bambaşka bir şey.”
Avukat, şair ve bu ülkenin gerçek anlamda entelektüeli olan Ali Uğur Gündem’in birkaç şiirini paylaşalım şimdi de sizinle..
Tabi önce “YORGUN ÜMİTLER”den bir şiir..
Hülyaların yalnızlığı dolaşır damarlarımda
Bozar aydınlığını sürgün acıların
En masum dilekler solur dualarda
Öfkesidir yürüyen gecelere
Kinlerin nefretlerin
Bir çığlıktır gözlerindeki rüzgar
Dağıtır bakışlarını yorgun ümitlere
Hayatın yalnız kelimelerde vicdanı var
Hüzün belki bestesi ömrümüzün
Akar gönülden gönüllere
Bir ŞİİR’DE “SAAT SANA KAÇ VAR?” adlı kitaptan paylaşalım…
Uykularım boşalmış zincirlerinden
Yalnızlığında çırpınıyor gece çaresiz
Ümitler saklanırken birbirlerinden
Yaşanmamış aşklar neredesiniz
Açıyor içinde bir bahar
Şimdi saat sana kaç var
Yıllar aramakta yıktı yılları
Rüzgarımda esen senin sesin
Hüzünden artan kalanları
Biriktiren gözlerin senin
Doğunca içime aylar
Şimdi saat sana kaç var
Bir dalga alıp götürdü bizi nereye
Yürüyoruz birbirimize uçsuz bucaksız
Kalp denilen o meçhul ülkeye
Terk edilmiş hayaller nasıl varacaksınız
Hasret aşka ölümsüzlük katar
Şimdi saat sana kaç var…
Üstat son dönemde bir çok kişinin şair adı altında şiir yazmasından da dertli..
ŞİİR/ŞAİR başlığı altında yazdığı şiirde bakın ne diyor…
Şiir onurdur
Konmaz öyle her dala
Yapraklarında şafak söker
Bir daha bir daha
Ey şair
Al kalemi eline
Sözcüklerde şölen var
Kalp durmuyor yerinde
Şölen bitene kadar.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.