ZENGİN
22 Temmuz 2015, Çarşamba 00:00Var ise para, çık pazara;
Yok ise para, gir mezara.
Var ise pulun olurlar kulun;
Yok ise pulun kapıdır yolun.
Zekâi Efendi
Konya’lı, Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara Hacıbayram Camii İmam-Hatibi Zekâi Efendinin tekerlemesi böyle ama, gerçek hayatta da maalesef böyle. “Şimdi rağbet güzel ile zengine” diye malum türküsünü bile çıkarmışlar.
Fakat “ağalık vermeyle, efelik vurmayla olur” demişler. Zengin olup ta, veremeyen, yediremeyen, fakir ve fukaranın elinden tutup, ihtiyaçlarını giderip, gönüllerini hoş edemeyen, fakirden farkı olmayan cimriler içinde şair şöyle demiş:
Susuz değirmenlerin ne ile döner çarkı
Kerem etmeyen beyin fakirden nedir farkı
Çok zengin ve cimri biri, bilge birine gidip nasihat almak istemiş. Bilge kişi cimri zenginin kolundan tutmuş, pencere önüne götürmüş, dışarı baktırmış” ve ne gördüğünü sormuş. Cimri; “ovalar, otlar, ağaçlar, kuşlar, güller, gülistanlar yani her türlü insana huzur ve refah veren şeyleri görüyorum” deyince, bilge kişi, onu bu sefer bir aynanın önüne götürmüş ve “bak bakalım ne görüyorsun?” deyince adam; “sadece kendimi görüyorum” demiş. Bilge kişi şöyle devam etmiş: “İşte ikisi de camdır. Ama birinin arkasına bir gümüş suyu sürülmüş. Öyle olunca bakandan başkasını göstermez. İşte sende kalbine böyle bir altın, gümüş, mal, meta suyu sürersen, kendinden başkasını göremez ve düşünemezsin. Bencil ve cimri olursun. Ne dünyada ne de uhrada işine yaramaz. Dünya ve ukba güzelliklerini göremezsin, onların verdiği zevki tadamazsın, onun için gel kalbine ve gönlüne bu suyu sürme” demiş. Bu öğüt ve ibretli misal üzerine cimri zengin, gayet cömert ve sahavetli bir insan olmuş. Konumuzla ilgili güzel beyitler ve sözlerden bazıları:
Mal çok yığma hezar eyle azabından kim
Renci artar ağır oldukça yükü hammalın
Fuzuli
Neyzen Tevfik hastaneye düşmüş ve şöyle yazmış:
Deli gönül neyi özler durursun?
Acınacak dostun, cânânın mı var?
Dünya yansa yorganım yok içinde
Harab olmuş evin, dükkânın mı var?
Harun Reşid bir yere gitmiş, tahtına kardeşi Behlüldânâ oturmuş ama, sen neye halifenin makamına oturdun diye birçok eziyetler etmişler. O da ağlamaya başlamış, o esnada Halife gelmiş ve “çok mu eziyet ettiler, onun için mi ağlarsın” diye sormuş. Behlül çok ibretli bir cevap vermiş: “Hayır ben kendim için değil, senin için ağlıyorum. Ben beş dakika oturdum bu kadar eziyet gördüm, burada bir ömür oturan kardeşimin hali uhrevi âlemde ne olacak?”
Bir çulsuzu kırk harami soyamaz diye atasözümüz vardır. Gerçekten bir kervanı eşkıyalar başmış ve herkesin nesi var, nesi yok ise almışlar. İçlerinde bir fakir varmış, kenara çekilmiş, gayet rahat ve huzurlu. Kendini tenkit edenlere de şöyle cevap vermiş: “Yahu kardeşim bırakında hayatta bir defa olsun şu fakirliğimin keyfini süreyim.”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.