ZİKİR
01 Mart 2016, Salı 08:57Dervişlik özüne hâkim olmaktır
Esir-i nefs olan derviş değildir
Aşkı rehber edip Hakkı bulmaktır
Keşkül, teber, asa, tiğ, şiş değildir
İbadet namına dalgın oturma
Bağırma, tepinme, göğsüne vurma
Ya hû, ya Hak diye köpürüp durma
Zikr-i Hak hazm için geviş değildir
Sırr-ı hakikati gönülden öğren
Gönüldür aşk ile didarı gören
Ârif-i agâha o zevki veren
Benk ü bâde, afyon, haşhas değildir
Dünyada cennete girenler varsa
Vech-i Hakkı âyan görenler varsa
En-el Hak sırrına erenler varsa
Sarhoşluk yüzünden ermiş değildir.
Filana ta’n edip falanı dövme
Göçüp gidenlerin keyfine değme
Bugünkü Yezid’e sen boyun eğme
Derviş hürdür, nefer memiş değildir
Keramet umma hiç Necef taşından
Ayrılma insandan, öz kardaşından
Hakkı göremezsin bağlar başından
Gerçek er sultandır keşiş değildir
Rıza’dan himmet al berzahta kalma
Serden geçmedinse ummana dalma
Dervişlik sözünü ağzına alma
Demir leblebidir kişniş değildir([1])
Rıza Tevfik
Evet şiir, günümüzdeki zikir ve derviş profilini gayet bariz dile getiren dizelerdir.
Zikir: Anma, hatırlama, yad etme gibi manalara gelir. Her hal ü kârda ve ne şekilde olursa olsun Allah’ı anma, zikirdir. Cenâb-ı Allah; “siz beni anın, bende sizi anayım, hatırlayayım”([2]) buyurur. Peygamber Efendimiz de; “zikirlerin en güzeli, La ilâhe illallah, Muhammedün Resülullah demektir”([3]) buyurur.
Zikrin zamanı, zemini, şekli, yöntemi, kural ve töreni yoktur. Fakat günümüzde zikir denince; illâki bir gurubun halaka olup, eğilip, bükülüp, sallanıp, bağırıp zikretmeleri akla geliyor ki, gerçek zikir bu değildir.
Sahabeden Zübeyr’in oğlu Abdullah b. Amr bu hususta şöyle der: “Babama ben, bir kısım insanlar gördüm onlar Allah’ı zikrediyor, titriyorlar, sallanıyorlar, bağırıyorlar dedim, o; Ben Resülullahı, Ebu Bekir’i, Ömer’i hiç böyle yaparlarken görmedim. Onlar onlardan daha mı hayırlı dedi.”
“Semada ve arzda ne varsa hepsi Allah’ı zikreder, tesbih eder”([4]) ayetinden, canlı cansız her maddenin lisan-ı haliyle Yaratıcıyı zikrettiği anlaşılıyor.
Çiçekleri çok seven Sümbül Efendi bir gün kendisine bağlı olanlardan bir demet çiçek getirmelerini istemiş. Merkez Efendi elinde dalından koparılıp atılmış, sararmış solmuş bir çiçekle gelmiş ve “Yolda gördüğüm bütün çiçekler zikrediyorlardı.Allah’ı andıkları için hiç birini koparamadım, başkasının koparıp attığı bunları getirdim” demiş.([5])
Her zerreler her hücreler,
Yaratanı zikrederler.
Ay, yıldız, güneş, geceler,
Yaratanı zikrederler.
Senelerin kışı yazı,
Yeşil çiçeklerin gözü,
Sarı inek, kara kuzu,
Yaratanı zikrederler.
Yüce dağlar, sahra çöller,
Çağlayan dereler, güller.
Hakk’a giden doğru yollar,
Yaratanı zikrederler.
Âşık Burhânî
Dipnotlar:
[1]- Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü c. 1, s. 430.
[2]- Bakara Sûresi, 152.
[3]- Muvatta, Hac, 246.
[4]- Haşr Sûresi, 1; Saf Sûresi, 1.
[5]- Beynun Akyavaş, “Sultanîyegâh İstanbul”, TDV Yay. Ank. 2001 s. 18.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.